Cuma, Ağustos 11, 2006

Kişisellik Eşiğimiz

tatilde okuduğum makalelerin özetini yapamadan başıma bir şey geldi, onu yazıcam; sinirliyim ..

Haftasonu Varan ile Akçay'a gidiyorum, üç gün önce telefonla biletimi aldım. Yani telefonda gitmek istediğim varış yerini, çıkış noktamı, yolculuk edecek yolcunun cinsiyetini (ben), kontak için cep telefon numaramı ve kredi kartı numaramı ve son kullanma tarihini telefondaki görevliye söyledim. Normalde cep telefonumu dukkanlara kesinlikle vermiyorum, taciz text mesajları sinirlerimi; ve yasgunumde sabahın korunde ilk kutlamaların bankalardan ve alışveriş yaptığım mağazalardan olması da moralimi bozuyor.

Bu sabah cep telefonuma baktim akşamdan kalma bir cevapsız çağrı vardı, tanımadığım bir numara önemsemedim. Sonra işte öğlene doğru bir daha telefonuma baktım iki tane daha 08:27'de aynı numaradan cevapsız çağrı gelmiş olduğunu gördüm, ve "Rakibe Hn. bu gece Balıkesir'e gitmeliyim, sadece siz müsaade ederseniz ..." gibi bir mesaj var. Ben bir şey anlamadım, numarayı aradım, açan kişi;

" Rakibe Hn ben de size mesaj bıraktım bilet buldum" dedi.

Ben "siz kimsiniz dedim?" dedim- çünkü mesajın tamamını okumadan aramıştım, ilk önce Yaylagül'ü sandım ama o bana Hanım'lı hitap etmiyor. Telefondaki kişi açıkladı. Varan'dan benim telefonumu almış, ve yanımda oturmaya izin almak için benimle kontağa geçmeye çalışıyor. Sonra dinledim cep telefonuma da aynı kişi benzer sesli mesaj da bırakmış.
Yazdığı mesajın da gerisi "bay yanına bayan veriyorlar ... " diye devam ediyor.

Benim telefonu kapadıktan sonra beynim döndü, benim cep telefon numaram ve ismim tanımadığım adamın birinde! Varan'ın çağrı merkezini aradım, çıkan kişi, ık mık demenin dışında, benim kaydımı kimin yaptığını görmeye çalıştı sistemlerinde bulamadı, ben size halkla ilişkiler telefon numaramızı vereyim dedi, verdi. Ben halkla ilişkiler departmanından Kahraman Bey ile görüştüm, kendisi ilk önce olanın imkansız bir şey olduğunu ve Varan'ın politikalarında asla böyle bir şey mümkün olmadığını söyledi. Arayanın Varan personeli olabileceğini söyledi, ben de hayır Varan personelini olmadığını, kişinin kendini tanıttığını söyledim ve kişinin cep telefonu numarasını verdim. Aradan 6 saat geçtikten sonra Kahraman Bey'i tekrar aradım, kendisi olayı çözmeye çalıştığını söyledi, telefonumu alan kişiden cep telefonumu hangi personelin verdiğini öğrenmeye çalışmış, ama kişi demiş ki Rakibe Hn'ın telefonunu ben direk almadım, Varan personeli bir tanıdığıma vermiş, o verdi bana telefonunu, kendisine ulaşıp sorayım. Daha da durum vahim yani. Herkeste telefonum var.

Kahraman Bey'e de söylediğim gibi olayın bir personelden kaynaklandığını kabul etmiyorum, sorunun varolduklarını sandıklarını şirket politikalarını yürütemeyen Varan'da olduğunu düşünüyorum. Servislerini diğer şirketlerden daha pahalıya sunan bir şirketin personel seçiminin; eğitiminin, prosedür ve politika yaygınlaştırmasının daha iyi olmasını bekliyorum. Bu ay kredi kartımda bilmediğim bir harcama olursa, ilk şüphe duyacağım kaynak ne olacak onu da biliyorum. Varan'ın sexist politikalarında; araçta boş yer sadece "Bay" yanı kalmış ise siz kadın olarak o koltuğu alamıyorsunuz, ama cep telefonunuzu ve ismininiz erkekler tuvaletinde duvara yazar gibi herekse vermekte sakınca bulmuyorlar!

Üçüncü parti şirketlere kişisel bilgilerimizin ne kadarını vererek kendimize yarar sağlayabiliriz, hangi noktadan sonra bu bize zarar olarak döner bilmiyorum. Ama yaşadıklarım bu paylaşımın tehlike sınırında olduğunu gösteriyor. Paylaşılak bilgilerin özel kalması veya bilgilerin bir kısmının paylaşılması gibi yöntemlere gidilmesi gerekiyor. Basit bir alışveriş sonrası, herhangibir mağaza; fatura için adres, cep telefon numarası, varsa sabit ev numarası gibi numaraları istemekte ve çoğu insanda bu bilgileri vermekte sakınca görmüyor. Bu bilgilerin üzerine aldıkları kredi kartı numaralarını da ekleyince aslında hayatınızla ilgili takip edemeyecek bir şey yok gibi. Ne zaman evdesiniz değilsiniz, kredi kartı bakiyeleriniz, telefon konuşmanızın dökümleri, kötü niyetle ve doğru araçlarla tüm bunlara ulaşılabilir.
Tehlikeli.., çok

Salı, Ağustos 08, 2006

Tatilde Okuduklarım ve Özetleri

DRAFT

  • No Sex Please, We're Post Human Slavoj Zizek
  • Entering Global Anarchy Immanuel Wallerstein
  • Gombrich and Danto on Defining Art
  • HBR Breakthrough ideas for 2005

Harvard Business Review'un 2005'in çarpıcı fikirleri diye öne sürdüğü 20 fikirsdn aklımda kalanlar:

Makale bir buçuk senelik olduğu için de okuduktan sonra bu fikirler gerçekten bu çarpıcı firkirlerin yaygınlaştığını görmek için araştırma yaptım.

1) Ses teknolojilerinde ilerlemeler:

Sonification denen teknoloji kullanımı yaygınlaşacakmış. Sonification komplex veriyi, yani birden fazla şey ifade eden bilgileri, bir konuşma olmayan ses ile açıklayacaklarmış. Bunun basit örneğini earcon'larla vermişler. Earcon'lar görsel icon'ların (ya da eyecon); sesli olanları. Mesela bir dosyayı geridönüşün kutusuna attığınızı "fışş" diye bir ses anlatıyor. İşte o earcon ların kullanımında artış olacakmış, bu olay data warehouselarda'ki verilerin saklanma şekline kadar gidecekmis. Aynı şekilde sonification teknolojisinin bilimin çeşitli alanlarında kullanılmaıs için araştırmalar/çalışmalar devam ediyormuş. Mevcut kullanım alanları :

Geiger Counter: Havadaki radyosyon partikülerimi ölçümleyen araç, "dıt" ları ile radyasyon seviyesini bildiriyor.

Pulse Oximiter: Ameliyat salonlarında, hastanın kanındaki oksijen sevisyesini ölçen araç, doktor hastasını ameliyat ederken hayai önem taşıyan bilgiyi de kulağı ile takip edebiliyor.

Görme Özürlülerin de kullanımı için değişik çalışmalar da devam ediyormuş.

Öğrenmek tekniklerinde garifikler yerine ses teknikleri kullanılması aynı şekide popülerlik kazanıyormuş.

Bir de directional sound diye adlandırılan bir teknolojinin aynı şekilde yaygınlaşmasından behsedilmiş, aynen laser beam'ler nasil uzaktan sadece seni hedefleyebilir, bu sefer ses sadece seni hedefleyecekmis. Bizler gorsel medya icinde bogulurken bu kişielleştirilmiş ses mesajları daha fark yaratıcı olacakmış. Anladığım kadarıyla mesela Nişantaşı'nda yururken, birden bir tek noktadan geçerken duydgum soyle bir ses olacakmış, Elaidi'de yüzde elli indirim başladı" (gerçi bunun sonu şizofreniye kadar gider)

Bir de bu directional soundun kullanım örnelerinde çok hoşuma giden başka bir şey, arabada giderken radyo açıkken arabadaki kişiler farklı radyo istasyonları duyacaklarmış.


2) biometric artik sadece guvenlik icin kullanilmaktan cikip servislerle kucaklascakmis. Mesela Asya'da bir havayolu 2005'te pilota başlamış, check in süresini 3 dakika (tam hatırlamıyorum beş te olabilir) gibi kısa bir süreye indirmişler. Yani seni gözünden parmak izinden falan tanıyıp check-inini yapıveriyorlar. Bu bizim burdaki havaalanı için süper olurdu


3) blogging, blogging, blogging... Pazarlamacılar nasıl bloglarda reklam verebiliriz onun degisik modellerine gidiyorlarmış.


4) flipping without floppingİyi liderlerin nasıl başarılı bir şekilde fikir değiştirebileceklerini savunuyolar, ki bence de haklılar. Ama önemli olan fikri değiştirirken zayıf ya da kararsız izlenimi vermemek o kotu oluyor. Fikir değiştirmek kötü liderlik göstergesi değildir, önemli olan fikri değiştirirken nasıl bri mesaj verdigindir.


5) Velcro Organizasyon yapısıHarvard Business School, McKinsey bu modeli kullanıyormus, özellikle enternasyonel şirketler arttıkça organizasyon yapısı hantallaşıp, esnekliğini kaybediyormuş. Bir coğrafyadaki satış müdürü hem merkezdeki yöneticisine hem de bulundugu ülkedeki yönetciye raporlayınca gereksiz bir bürokrasi meydana geliyormuş. Onun yerine kişilere fonksiyonel sorumluluklar verip raporlamalrı fonksiyon bazında yapılmasını öneriyo bu model. Yani A B'ye X konusunda raporlarken, B'de A'ya Y konuusnda raporlama yapabilir, vs vs


6) Intellectul Property raightlarinda bir kriz bekleniyor, özellikle bu Çin'in her şeyi korsanlama konusunda becerisi git gide arttıkça kriz yaklaşıyor. Bunu biliyoruz zaten...

7) Bir de Service Sciences - bu ilginc geldigi icin aklimda kaldi ama tam anlayamadim. Simdi diyorlarki artik computyer science gibi Service Science ın da okulların müfredatına girmesi gerekiyor. Nasıl Computer Science'ın bugunkü programları yıllar içinde olgunlaştı ise, Servis Science'in da öyle olackatır. Artık GMSH'lerin %70 leri servisler ile saglndiği icin artık servis vermeninin de kendi başına okullarda bir alan olarak şekillenmesinden bahsediyorlar

8) Bir de ülkelerin risklerini hedge edebilecekleri bir yöntem olarak equity swapping den bahsetmiş Türkiye için pek olmaz bence çünkü belirli bir alana konsantre, bağımlı degil marketi

9) Demand side innovation-

10) Güvenirliğe Karşı Doğruluk-

10) Okuduğun her şeye inanma

  • Running Wild - J.G. Ballard

TBC

Hanfendilerin Adı Yok

Uzun zamandır yaptığım en huzurlu tatili yaptım geçen hafta.

Marmaris'te, Bozburun'da.

Normalde her gideceğim yer hakkında araştırma yaparım, gidilmesi, yapılması gerekenleri basar sıralar ve program yaparım. Bu sefer hiç bi program yapmadım. Dolayısı ile tatil boyunca sadece yattım ve biraz okudum. Bozburun'da Sabrina's Haus diye bir yerde kaldık. Bozburun köyüne geldikten sonra evi arıyorsun, "geldik" diyorsun, seni katamaran-sal arasi bir araçla alıyorlar.

Geldiğin yer sanki koydaki adalardan birinde bir tanıdığının evi, tanıdığın yok ama hiç sesleri çıkmayan (bu hem güzel birazcık ta stresli herkes fısıldayarak konuşuyor, cep telefonları titreşimde(benimki hiç çekmedi), herkes birbirine günaydın, iyi aksamlar diyor ama bir sonraki adım asla atılmıyor-yaş ortalaması 25 - 45 arası, 25in altı kimse yok- sadece bir gün çocuklu bir aile vardı, ertesi gün o aile gitmişti) başka misafirler ve yüzleri ve gözleri gülen eve ve sana bakan kişiler var. Ben üstüste bu kadar sağlıklı ve güzel yemek yemedim. (Kendi şaraplarımızı kendimiz götürdüğümüz için, bu kadar güzel de içmedim üstüste diyebilirim).

Kahvaltıdan sonra incir ağacının altına konuşlanıp günün geri kalanını ağacın incirlerini yiyerek, karşıkı adaya kano yaparak, dubada balıklama atlayışımı(ve çivileme atlayışımızı-bu kısımda birazcıcık sessizliği bozuyor muyuz stresi yaşayarak) çalışarak, her gün attığım kulaç sayısını arttıtarak, akşamüstüne doğru ağacın incirlerinden hiç kalmış mı, ya da sabahtan beri tekrar olgunlaşmış mı diye tekrar bakarak, bastığım makaleleri okuyarak, bazılarını atlayarak , yan şezlongda yatan çocuğun okuduğu felsefe ansiklopedisinde kime geldiğini takip etmeye çalışarak, on saatimizi böyle geçirdik.

Bir daha gidersem Söğütlü köyüne gideceğim, Tobias'ın yarım gün attırdığı ada/koy turunu tamamlayıp adalardaki Antik Çağ+ Bizans kalıntılarını gezeceğim, adalardaki susuz keçilere su taşıyacağım, badem ağaçlarından badem topluyacağım, Bozburun'da tekne yapımını seyredeceğim, ay ışığında yüzeceğim.

Her yerde gerilmemi gerektirecek bir şey bulabildiğim için- burda aslında hiç gerilmedim ama başka yerlerde daha önce gözlemlediğim, ama burda bunca rahatlıkta gözüme batan şey; Personel bazı kişileri herhalde önceden tanıdığı için, Tamer bey, Yüksel Bey diye hitap ediyor, ne alırsınız, buz alır mısınız vs, ama kadınların hepsi hanfendi, onların adı yok.
Yüksel Bey, ne alırsınız, ya hanfendi?
Tamer Bey, çay içer misiniz? Hanfendi siz?
Bu bir kere olmadı 4-5 farklı çift ile aynı durumu duydum.
O kadınların adı yok mudur? Bey denilenlerin neden önüne özel isimleri geliyor ama hanfendi diye hitap edilenlerin neden gelmiyor?

30 Temmuz Depeche Mode Konseri

Depeche Mode fanatiği değilim, ama Aykut Bey gelip iki fazla bilet oldugunu söyleyince, Roger Waters konserini kaçırdığıma ne kadar pişman olduğumu hatırladım ve hemen tamam fazla ise alayım dedim. Zeynep ve Didem'in konserin hayatlarında gördükleri en güzel konserlerden biri olduğunu söylemesi ile de pek mutlu oldum.

Biletin üstünde konserin saat 21:30 da olduğu yazıyordu. Ben de saat 19:30 da evden çıktım, ve Kuruçeşme'ye yürüyerek gitmeye karar verdim. Beşiktaş'ta durakladim, bir t-shirt aldım, Ortaköy camii'ne her baktığımda içim açıldığı için Ortaköy'de iç tarafa girdim, sonra Starbucks'ta tuvaleti kullanmak için buzlu çay ve tuvalet arasi verdim, ve 21:00 gibi KuruÇeşme arenanın önünde oldum. İçeri girme sırasının en sonuna geçtim, gayet hızlı ilerleniyordu, fakat sürekli önüme çiftler, arkadaş grupları kaynak yapıyor, "abi geç ne olcak, aynı sıra" lafı ile önüme geçiyorlar, kurnaz türk insanı gururu ile. İsterik orta yaşlı kadın profiline birinci dakkadan girmek istemediğim için sustum, yanımda biri olsaydı ona dırdır ederdim, ama bu sefer kendimi telkin etmeye kullandım tüm enerjimi.

Sıranın sonunda barkod okuyuculu genç çocuklara biletinizi okuttuktan sonra, güvenlik tak'ından geçilmesi gerekiyor, ama bana sıra geldiğinde güvenlik görevlisi geçmemem için beni uyardı, kadınlar gelmesin, sadece erkekler dedi. Ben ne oldugunu pek anlamadım arkamdan erkekler hafif beni omuzlayark önüme geçtiler. Ben bu sırada durumu kavradım sadece kadın güvenlik görevlileri kadınlarin çantalarına bakabiliyor, ve kadın güvenlik görevlisi bir kadının çantasındaki ilaçlara takmış, bitmeyecek bir münakaşa sürüyor,
" ilaç içeri sokmak yasak"
"ankaradan geldim, ilaçlarımı almak zorundayım"
"ilaç sokmak yasak"
"ankaradan geldim, ne yapsaydım, her akşm almam gerek"
"ilaç sokmak yasak"
ben bekleyemicem dedim ve önümdeki oğlanları aşarak içeri girdim. Kimse bir şey demedi.

Konserin başlamasına 15 dakka kaldığı halde, ortalara kadar rahatça ilerleyebildim, ve Rus-Türk karışımı bir grubun arkasında durdum. Sonraki beş dakika içinde bir şey oldu arkadan bir guruh insan ve dirsekleri öne geçme hırsına girdiler. Sürekli dirsekler oramda buramda iteklendim, bunun bi konser oldugunu rahat olmam gerektiğini kendime soyledim yine. Konser tam 21:31 de başladı, yani Depeche Mode beni utandırarak kendilerine tanıdığım zaman aralığının birinci dakkikasınna sahneye çıktı. Fakat konser başlayınca insanlara kıllanmaktan fark etmediğim bir şeyi fark ettim ki bu Arena düz ayak bir yer, konser sahnesi ise yerden nerseyse sadece bir karış yüksekte, hiç birşey gözükmüyor. Bu sırada sırtıma bir kız göğüslerini dayadı, kulagımın dibinde bagiriyor, şarkı mırıldanma değil de sadece bağırma, sağ arka çaprazımda bir adam puro içiyor. Önümdeki Ruslar önlerine geçen herkse kıl oldukalrı için rahatsız etme amacı ile dans ediyormuş süsü ile zıplayıp bağırıp çevrelerini genişletmeye çalışıyorlar. Sahneye konulmuş ekranlara bakıyorum ama onda da video klibi görüntüleri geçiyor, kızın göğüslerinden sırtımdan ter akmaya başlayınca, en en en arkaya gittim. Orda Sibel'leri gördüm bir şarkı daha durdum ve hemen çıktım, taksi bulamadım Sorti(ya daReina unuttum)'ye kadar yürüdüm,ordan taksiye bindim.

Konseri anlmadım, Touring the Angel'i indirdim, pc'den dinliyorum daha keyifli oluyor.