Pazar, Ocak 29, 2012

Anlamamak/Anliyamamak - Bugun Anlayissizligim Uzerimde

Bazi davalari anlamak icin,  zavalli Ali Taran'in ozel hayatini takip etmekten daha fazla emek harcamak gerekiyor. Medya; medya bilgi veriyor ama bilgiler o kadar boluk porcuk ki, butunu olusturmak neredeyse imkansiz.

Bir kere anlamadigim ilk sey;
Onlarca asker, gazeteci hapiste ve suclari da gizli orgut kurmak -- ama bir yandan Hrant Dink'in suikasti oncesinde (bir kac kere) polise ihbar yapildigi halde, arkasinda orgut yoktur (sistematik ihmal mi var?) dendi.
Gizli orgut bol, sadece Dink cinayetinin arkasinda kesinlikle orgut yok. Gercekten eldeki doneler ile olasiligi dusuk gibi, ama cikan sonuc bu.

Bilmedigim baska bir sey bu kadar asker ve gazeteci  hangi suclardan tutuklu veya tutuksuz yargilaniyor, kac kisi yargilaniyor, kac kisi tutuklu. Maalesef epey arastirdim ama ozet bir bilgilendirme bulamadim. O yuzden bulduklarimla ben ozet yapmaya calisacagim:


Balyoz Darbe Plani Davasi: 
2003 Mart ayinda 1.Ordu Komutanliginin hukumeti devirmek icin Balyoz isimli bir darbe plani hazirladiginin iddiasi uzerine Istanbul Bassavciliginin actigi dava. 
Bu plan ilk Taraf gazetesinin muhabirleri tarafindan Ocak 2003'te gundeme gelmis.
O zamandan beri 5000 sayfalik belgeler ve daha sonra da 10 cuval delil ele gecirilmis. Ozetle plan su bes adimdan olusuyormus:
  • Birinci aşama istihbarat faaliyetlerinin yer aldığı ve tamamlanmış olan aşamadır.
  • İkinci aşama askeri müdahale için zemin hazırlama süreci olduğu öne sürülmektedır.İddianamede şöyle deniliyor: "Yapılanma içerisinde yer alan bazı jandarma görevlileri tarafından hazırlanan 'Sakal' ve 'Çarşaf' isimli eylem planlarıyla kargaşa yaratma planlandığı, 'Oraj' ve 'Suga' isimli planlarla hava sahası ve kıta sahanlığı konularında Yunanistan'ın taciz edilerek iki ülke ilişkilerinin gerilmesinin öngörüldüğü (anlaşılmıştır.) Böylece öncelikle 1'inci Ordu merkezli İstanbul ve çevre illerde sıkıyönetim ilan edilmesini amaçladığı (...) tespit edilmiştir.
  • Üçüncü aşama askeri müdahalenin fiilen ilan edildği aşamadır.
  • Dördüncü aşama yürütme görevinın 'Milli Mutabakat Hükümeti'ne tarafından devralmasıdır.
  • Beşinci ve son aşama ise yürütmenin tekrar sivil yönetime devredilmesi için 'seçime' gidilmesidir. 1

Simdiye kadar 3 adet Balyoz iddianemesi var, bunlarin birlestirilmis olarak 367 emekli ve mazavvaf asker (fiilen askerlik yapan demekmis) yargilaniyor. Bunlarin 249'u tutuklu.2

Ergenekon Davasi


89'u tutuklu,282'i tutuksuz, 4'u Firari (2 tanesi- eski Istanbul Belediye Baskani Bedrettin Dalan ve Cagdas Egitim Vakfi Eski Baskani Gulseven Yaser), 3'u olmus olan toplamda 383 sanigi bulunan dava. Esas olarak bu dava Turkiye'de operasyon gosteren Ergenekon orgutune uye olmakla sucluyor saniklari. 
"Ergenekon" kavramı, ilk olarak Can Dündar (bu kadar zevzek bir adamdan bu konunun cikmasina da ben inanamadim) ve Celal Kazdağlı'nın, Show TV'de yaptığı 40 dakika adlı programın devletin içindeki yasadışı yapılanmaların tartışıldığı 7 Ocak 1997 tarihli bölümünde dile getirilmiştir. Programın konuklarından Erol Mütercimler, Ergenekon'u 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı Ziverbey Köşkü'nün komutanı olarak tanınan ve 1991 yılında bir Dev-Sol militanı tarafından öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duyduğunu Ergenekon'un içerisinde subaylar, emniyetçiler, profesörler, gazeteciler, işadamlarının olduğu; çeteler olarak tanımlanan küçük birimlerin Ergenekon'un içindeki birer parça olduğunu iddia etmiştir. 4

 Bu sure zarfinda cuvallarca Ergenekon orgutu ile ilgili delil bulundu, ve ust davalarda birlestirilmek uzere bir suru alt dava acildi.
  • 1. Ergenekon Davasi-,108 sanik 
Ilk Durusmasi 20 Ekim 2008'de yapildi.  23 Ocak'ta 211. durusma oldu.
Tutuklu Yargilananlarin Listesi


Savunma hakkini kullanirken soyledigi sozlerden Dogu Perincek'e 16 yil hapis cezasi verildi.
  • 2. Ergenekon Davasi-,119 sanik
Ilk Durusmasi 20 Temmuz 2009'da yapildi.

Davanin temelini 2003ve 2004 senelerinde mevcut hukumeti devirmek icin yapilan gizli  planlari olusturuyor. Bu planlarin kod adlari: Sarikiz, Ayisigi, Yakamoz ve Eldiven.

Tutuklu Saniklar:




  • Poyrazkoy Davasi-71 sanik,  
Ilk Durusmasi 9 Nisan 2010'da yapildi .

Poyrazköy davası, Deniz Kuvvetleri içerisindeki bir cuntanın planladığını öne sürülen bir dizi yasadışı eylemi konu alıyor. Kafes eylem planına ilişkin belgelere, Ergenekon yargılaması çerçevesinde yapılan aramalarda, Ergenekon sanığı Levent Bektaş'ın bilgisayarında ulaşıldığı öne sürüldü. Eylem planıyla, özellikle Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlere yönelik şiddet eylemleri tasarlandığı ve bu suretle mevcut hükümetin özellikle dış politikada yalnızlaştırılmasının hedeflendiği iddia edilmiştir. Planın ayrıntılarında, gayrimüslimlere yönelik çeşitli suikast, kundaklama ve tehdit faaliyetleri, Koç müzesinde sivillere yönelik sansasyonel bir bombalama eylemi bulunduğu iddia edilmiş ve 10 Mayıs 2009'da Koç müzesinde bulunan TNT kalıplarıyla planlanan bombalama eylemi de bu çerçevede değerlendirilmiştir. Eylem planının Yarbay Ercan Kireçtepe tarafından hazırlandığı ve Koramiral Kadir Sağdıç yönetimindeki hücreler tarafından icra edileceği de ileri sürülmüştür.[Poyrazköy'le birleştirilen ve "amirallere suikast" olarak bilinen davanın sanıkları ise Ergenekon'un Karargâh Evleri yapılanmasında yer almak, uyuşturucu madde bulundurmak, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek gibi suçlamalarla yargılanıyorlar. 5



Tutuklu Saniklar:


  • Irtica ile Mucadele Eylem Plani Davasi-29 sanik,   
"İrtica ile Mücadele Eylem Planı” hayatımıza Taraf Gazetesi'nin 12 Haziran 2009 tarihli haberiyle girdi.
Gazetenin manşetten verdiği haberde, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlandığı öne sürülen Albay Dursun Çiçek imzalı bir andıç vardı. Habere göre andıçta, AKP ve Fethullah Gülen cemaatini bitirmeye yönelik planlar vardı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde “irtica ile mücadele birimi” oluşturulduğu iddiası da haberde yer alıyordu.
 .....
16 Haziran'da ise AKP yöneticileri, Genelkurmay Harekat Başkanlığında hazırlandığı iddia edilen ''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuya ilişkin yaptığı açıklamada, ''Bu metin, içerisinde bulunan başlıklar ile değerlendirildiğinde özellikle demokrasiye yönelmiş ve demokrasiyi adeta yok etmeye yönelik bir girişimin ip uçlarıdır. Bunun doğruluğu, yanlışlığı, sahte midir, gerçek midir? Bu süreç onun takibi sürecidir. Ondan sonra da bunun faillerini bulma süreci de yine bunun içerisindedir'' dedi.  6

30 Aralik 2011'de 50. durusumasi yapildi.

  • Islak Imza Davasi
  • Internet Andici Davasi - bu iki davada Irtica ile Mucadele Eylem Plani Davasi altinda birlestirilmis.
Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'in yazisindan:

-İnternet andıcı iddianamesini diğerlerinden ayıran en temel özellik AKP, Fethullah Gülen, Kürt sorunu, Ermeni sorunu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili benim en kibar haliyle ‘tuhaf’ diye tanımlayabileceğim metinler içeren 42 internet sitesinin TSK’yla bağlantısını ne Genelkurmay Başkanlığı’nın ne de şüphelilerin inkâr etmiyor olması. Evet vardı öyle şeyler diyorlar.

-Bu iddianamenin farkı; 2007’de çoğu kapatılmış olan bu sitelerin IP adreslerinin izleğine, domain adresini satın alan kişilere, archive.org kullanılarak sitelerde yer alan geçmiş tarihli yazılara ulaşılmış olması. Dolayısıyla ortada bu sitelerin ne dediğine, kimlerce kontrol edildiğine, sonra nasıl ortadan kaybolduklarına ilişkin somut deliller mevcut.

-Genelkurmay’a göre bu siteler TSK’yla ilgili halkı bilgilendirmek amacıyla Bilgi Destek Şubesi’nce yayımlanıyordu fakat içeriklerine bakıldığında bu tür kurumsal bilgilerin bir iki başlık dışında esamisinin okunmadığı görülüyor. 42 site derken; iddianamenin temelini ‘irtica.org’ ve ‘turkatak.gen.tr’ adlı iki sitenin oluşturduğunu söylemeliyim.

-İddianameye göre; ‘irtica.org ve turkatak.gen.tr isimli sitelerdeki yayınlar genel itibariyle ulusal düzeyde yayın yapan basın yayın organlarında çıkmış köşe yazıları ile haberlerden oluşuyordu.’ Bu derlemelerin özelliği ‘Başbakan, Adalet, İçişleri ve Milli Eğitim bakanları üzerinden hükümeti baskı altına alıcı, tezyif ve tahkir edici’ olmasıydı.
7

Tutuklu Saniklar:


    •    Erzincan Davasi-, 14 sanik
    •    CYYD/CEV Davasi-, 8 sanik
    •    Sile'de yapilan kazilar-, 4 sanik
    •    Levent Ersoz Suikast Girisimi-, 1 sanik
    •    Golcuk Iddianemesi, 10 sanik
    •    OdaTV Davasi  14 sanik 



Son 6 dava ile ilgili arastirmalari henuz tamamlayamadim, ama okuduklarimdan anladigim kadari ile medya hic de benim dusundugum kadar sessiz degilmis(sessiz degillermis diyorum/yansiz ve arastirmacilar demiyorum), her iddianemenin tetiklemesi bir gazeteci/yazarin yazisi/programi ile ortaya cikmis...






Ermeni Soy-Kirimi ? Apolitik bir Yazi



Universite yillarimdan beri apolitik olarak tanindim. Tipik bir X kusagi olabilirim, herhangi bir biz olarak taraf olmayi sevmiyorum ve  toplu olarak yapilan her turlu harekette var olmamayi seciyorum. Ancak topluluklarin fark yaratabildiginin farkindayim, birey olarak da ancak baskalarini ikna edip kendi inandigina inandirirsan istedigin degisimi yapabiliyorsun. Aslinda bu cok dogal, degisimi birey olarak kendinde arzulamiyorsun ki, cevrenin degismesini istiyorsun ve bu cevreyi bir suru ortak paylastigi icin, onlari da, en azindan ikna edebildiklerini de arkana alman gerek ki, degisim ortak yasanabilsin ve ortak cevreniz degissin.
Al Jazeera 11-18 Ocak arasinda Suzanne Khardalian'in Anneannemin dogmeleri adli belgeseli yayinladi. Belgesel, Suzanne'in anneannesinin ve o donemdeki diger cocuk/kadinlarin yasadiklarini sorgulamasini isliyor. Anlatilanlarin hic birinin gercekligi ile ilgili suphem yok, filmin aktardigi 1910'larda bir cok Ermeni cocuk-kadin bolgedeki turk kurt arap erkege zoraki gelin gidiyor ve bazilari dogurduklari cocuklarla, din/isim degistirip o bolgede kaliyorlar, digerleri zaman gecirip uygun zamanda kaciyor ve bir cogu da ailesinden kulturulden kopuk yaban ellerde oluyor. Ayni donemde, Ocak ayinda, Al Jazeera'da yine Ermeniler ile ilgili bir belgesel daha gosteriliyordu.

29 Ocak 2011'de Fransiz Ulusal Meclisi tarafından kabul edilerek 29 Ocak 2001'de yürürlülüğe giren  Ermeni soykırım yasası, sunu diyor, Fransa 1915'teki Ermeni soykirimini resmen tanir.

Belgesellerin yayinlanmasi, yasanin onaylanmasi zamanlamalari cok yakin birbirine,  eminim benim maruz kalmadigim bir cok benzeri film/konusma/yazi da yayinlanmistir. Sonucta Ermeni'ler icin gerceklesen bu basari ancak dunyanin her yerinde  toplu olarak gosterdikleri dilbirliginin sonucunda gerceklesti. 

ve evet benim gibi dusunen ve yasayanlar ile boyle bir sey gerceklesemezdi. 

Soykirim'in tanimi :
 

Soykirimin 1948’de Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) hukuksal bir tanımı bulunmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesi soykırımı “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: grubun üyelerinin öldürülmesi; grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi; grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması; [ve] çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi.” şeklinde tanımlar.1

Benim anlamadigim peki asagidaki halklaneden sessizler, ya da neden onlarin sesi duyulmuyor? Neden onlar icin "biz" olunmuyor? Neden bazi halklar daha sessiz, daha sesi duyulmaya az deger?

1) Libya da 1929-1935 olanlar neden bir soykirim olarak gundeme gelmiyor? - 2008 yilinda Berlusconi resmi olarak Libya'dan ozur diledi, ve 5 milyar usd paket vereceklerini acikladi. Ama soykirimla ilgili bir laf gundeme gelmedi.

2) Almanlarin Namibia (Herero ve Namaqua)'da 1904-1908 arasinda yaptiklari eylemlerin sonucu yaklasik 100 000 Herero'lu ve 10 000 Namaqua'li  oldu ve 1985'te Birlesmis Milletler tarafindan soykirim olarak resmi olarak tanindi, 2004'te Almanya'dan ilk resmi ozur geldi ve su an yilda 14 milyon dolar ozur paketi odeniyor. Ama bu konuyu neden neredeyse hic duymuyoruz, film kitap yazilmiyor ? (acikcasi ben hic duymadim)

3) Ingilizlerin Kenya'da 1950'lerde 300 000 Kikuyu'yu oldurmesi neden soykirim olarak gundeme gelmiyor.

4) 1885-1908  yillari arasinda Belcika Congo'sunun nufusu yaklasik 10 000 000 kisi azaldi. Kral Leopold onderliginde yapilanlar (kotalarini dolduramayan iscilerin ellerinin kesilmesi gibi) korku filmi gibi. Ve anladigim kadari ile yapilanlar soykirim olarak kabul edilmiyor ve kimse kimseden ozur dilememis. Neden bu konuda ses yok?

5) 1937 yilinda Nanking'de Japon askerleri tarafindan yaklasik 200 000 Cin sivilinin olumu (20 000 - 80 000 cocuk ve kadin tecavuzu) ile sonuclanan  katliam icin 1995'de Japon basbakani resmi olarak ozur dilese de, 2007 yilinda hala politik bazi partiler katliami tanimadiklarini soyleyerek imza topluyorlardi. Cinliler neden bu konuda daha fazla ses cikarmiyor?

6) 1995 yilinda Bosna'da Avrupa'nin gobeginde olan katliamlara sirasinda kimse mudahale etmedi?

7) Ingilizler tarafinda Tazmanya'daki  yerli halkin (Parlevar) katledilmesi neden yaygin olarak soykirim olarak anilmiyor. Sonucta bir tane bile Parlevar yok gunumuzde. 1997  yilinda Tazmanya parlemanto su resmi ozur diliyor, 2006 yilinda ise ozur paketi olarak kabul ettigi 40 adet Parlevar soyundan gelen kisiye 5 milyon dolar vermeyi kabul ediyor.

8) Endonezya hukemeti tarafindan Bati Papau daki yerli halka sistematik soykirim yapildigi soyleniyor 1963 lerden gunumuze ama global bir aksiyon alma, tanima ya da bilgilendirme yok , neden?

9) Yine 1975-1999 arasinda Endonezya Dogu Timur'daydi (portekizlerin kolonisini birakmasindan hemen sonra Endonezya girdi) ve bu sirada yaklasik 100 000 kisinin olduruldugu soyleniyor, bu konuda neden yaygin bir  bilgilendirme yok. 

10) 1975-1979 arasinda Kambocya'li muslumanlarin (Cham) yaklasik 500 000 kisinin, Khmer Rouge yonetimi tarafindan katledilmesini kacimiz duyduk, duymadiysak neden duymadik, kulaklarimiz tikali oldugundan mi yeterince haber olmadigindan mi?

son olarak da Rwanda daki katliam ve soykirimlardan dolayli olarak Belcika'lilari sorumlu buluyorum ve bu konuya hic deginilmemesini de dogal bulmuyorum. Hutu ve Tutsi'leri iki ayri irk olarak tanimlayan ve irklari farkli gorevlere getirenler onlar. 

Yine anlamadigimin ne oldugunu soyleyeyim, neden bazi katliam/soykirimlar, sayilarindan bagimsiz, digerlerinden daha fazla ses getiriyor ve taniniyor.

Pazar, Ocak 15, 2012

Makinadaki Hayalet

Sinirbilim (NeuroScience), Sosyoloji, Felsefe dalları gün geçtikçe birbirine yaklaşıyor. Özgür iradenin olup olmadığı artık sinirbilimin konusu.Ahlak , değer yargıları sosyolojiden ve felsefeden çıkıp biyolojinin konusu oluyor.
Beyin ile zihin farklı algılanıyor, beyin fiziksel madde, zihnin ise sanki daha anlaşılmaz ruhani bir varlık havası var hep (bende hala var). Sanki ruhumuz olmasa et, kan kemikten yapilmis bir makinadan bir farkımız kalmayacak, herşey mekanik ile açıklanırsa varligimizi özel hissetmemiz sonlanacak ("makinada hayalet" var olmadan insan olamıyoruz sanki). Henüz var olmayan ama yapılabilme olasılığı var olan iyi bir tasarıma sahip bir robottan farkımız kalmayacak.
Ozgur irademin olmadigini dusunmek bende panik yaratiyor, ben ben degilim o zaman, herkes ben olabilirdi. Dunyaya geldigim andan itibaren benim  yasadiklarimi yasamis, benimle ayni kosullardan gecmis herkes benim secimleri yapardi. Korkuyorum, ama sanki dusunmuyorum, ozgur iradeye inanmak bir yandan da beni baskalarinin tutsagi yapmiyor mu?
Gelecegimizi sozde planlayabilen  varliklariz, durtulerimizi kontrol alip, konsekanslarini dusunup,  durtulerimizin aksine hareket edebiliyoruz, ornegin sinirlendigin birine tokadi patlatmiyorsun, ya da cok begendin diye yoldan gecen birini cekip opmuyorsun.
Bazilarinda ise, ornegin Einsten (1), ozgur iradenin olmamasi rahatlik hissi verebiliyor, cunku aslinda ne kendi yaptiklarimizi ne de cevremizdekilerin yaptiklarini yargilamak ve cok ciddiye almak gerekmiyor o zaman. O zaman sanki herkes ozgur iradenin olmadigina inandiginda her turlu suc suc olmaktan cikmaz mi? Ozgur iradeye inanarak, inanmayi secerek, toplum olarak bir arada yasamayi beceriyoruz sanirim, toplumun icinde yasayabilmek icin ahlaki, yasal, sozel, yazili bilinen kurallar koyuyorsun ve uymaya calisiyorsun. Bu kurallara uymak icin de ozgur iraden var. Durtulerini, arzularini toplumun kurallari icinde tutmak icin ozgur iradeni kullanmayi secmezsen, secimin kimi nasil ve ne olcude etkiledigine bagli olarak toplum tarafindan cezalandiriliyorsun. (cezan cevrendekilerinin seni gorunce kafasini cevirmesinden, hayatinin sonlanmasina kadar degisebiliyor)
Kafama takilan, sonunda ozgur irademizin olmadigi kanitlanirsa yuzyillardir bu oynadigimiz toplumsal oyunun  kurallari, ki bu kurallarin temel tasi ozgur iradeye inanca dayali,  devam edecek mi?


(1)Einstein, among others, found that a comforting idea. “This knowledge of the non-freedom of the will protects me from losing my good humor and taking much too seriously myself and my fellow humans as acting and judging individuals,” he said. The New York Times
Makine mi Makina mi, makinayi tercih ediyorum.

Çarşamba, Ocak 11, 2012

Yeni Adres

Artik burada olacagim.


http://asdaysgoby.me/wordpress/

Henuz aktarmalari tamamlamadim.
Tamamlayinca umarim yonlendirmeyi de becerecegim.

Pazartesi, Ocak 09, 2012

Son Ayin Film Elestirileri

Bu ay cok sansliydim ve  risk aldigim filmler cok iyi cikti.

Onlardan basliyorum:

Tabloid:  9 (W), 7 (V)
Errol Morris'in son belgeseli (Fog of War'in yonetmeni). Bence film muhtesem. Filmi bastan sona seyrederken,  ne senaristlerin hayal gucune, ne direktorlerin sahneleri ve kisileri yonetmelerine, ne muzige, ne isiga hic gerek olmadigini dusundum. Joyce McKinney tek basina bir film ekibine bedel ve sonuc bir sanat eseri olmasi bile, cok basarili bir film. Kendisi zir deli ama seytan tuylu bir zirdeli. Muzmin bir Mormon'u yataga baglayip 3 gun boyunca (sozde) tecavuz edebilecek kadar sapik asik; sevgili kopegi olunce, Kore'de klonlatacak kadar deli; polis tarafindan aranirken 11 bavulla sagir dilsiz taklidi yapip Ingiltere'den Kanada'ya kacabilecek kadar deli cesur.

Being Elmo, a Puppetteers Journey 6 (W), 7 (V)
Elmo'nun en son halinin yaratici (herkese sarilan ve seni seviyorum diyen Elmo'nun) Kevin Clash'in hayat hikayesi. PBS'teki Sesame Street  kuklalarina, Muppet Show'un yaraticilarindan Jim Henson ve Frank Oz'a hayran olan, Baltimore'daki benzer binlerce cocuktan biri: Kevin, ailesinin hayallerini cocuksu bulmayarak canli tutmasi ve daha sonra desteklemesi ile, cocukluk kahramanlari ile beraber program yapiyor ve yasayan en iyi kuklacilardan biri oluyor.

Carnage 8 (W), 7 (V)
Polanski'nin son filmi.  Yasmina Reza'nin benzer isimli oyununun adaptasyonu. Symbiosis yazimin uzerine cok iyi geldi. Cocuklari kavga ettigi icin bir araya gelen iki ciftin, medeni cift hallerinden siyrilip, cinsel kimlikleri icinde bir bireye donustuklerini, kisa bir sure cinsdaslari ile yeni bir cift olusturduklarini, daha sonra yine bireye donustuklerini  ve ortaya cikan bireylere kendileri dahil hic birinin dayanamadigini goruyoruz. Cok begendim.

Cave Of Forgotten Dreams  5 (W), 6 (V)
Evet sinemada uc boyutlu seyretmedim, ama kucagimda laptopta da seyretmedim: evdeki her turlu teknolojiyi kullandim ve olabilecek en iyi sartlarda seyrettim. Sonuc, Herzog'a hayranligima ragmen, husran. 35 000 yil onceki magara resimlerini gormek, ve onlar hakkinda yapilan arastirmalari dinlemek ilk basta heyacan verse de, surekli ayni seylerin tekrarlanmasi sadece sikiyor. Son 10 dakikalik bolum; bolgedeki nukleer tesislerden dolayi bolgenin ikliminin degismesi ve tropik bir ortam olusup yeni canli turlerin bu ortama tanistirilmasi, insanlarin su andaki yetkinlikleri acisindan, ilk 80 dakikanin cogundan daha ilgimi cekti.

Seraphine  7 (W), 6 (V)
Biografik kurgu filmlerden oldum olasi hoslanmam. Seraphine diye bir ressam tanimiyordum, bu film tanitmis oldu (yine uc asiri sahneler vardi tabii ki, ama hic olmazsa tarihten yeni birini tanimis oldum) Ayrica eserlerini de begendim.




Happy Thank You More Please  5 (W), 5 (V)
Benzerlerinden cok cok cok olan, sikici bir Amerikan bagimsiz filmi.
 
Sleeping Beauty  7 (W), 6 (V)
Uyuyan guzel, sanki daha eskiden cekilse daha degerli olacak bir Avustralya filmi. Cekimler muhtesem, oyuncu Emily Browning, sanki bir Renoir tablosundan cana gelmis gibi(oldukca zayiflayarak). Idil'in soyledigi gibi siir dinler gibi seyretmek gerek belki de filmi, fakat benim icin hem fazla uzun, hem de fazla naif geldi film. Vajinan tapinaktir, burada kimse giremez, bayiltilarak cirilciplak adamlarla ayni yataga yatirilan kiza, soylenmesi kabul edilemez bir saflik gibi geldi.

The Bothersome Man  7 (W), 7(V)
Radyo icin yazilmis bir oyundan adaptasyon Norvec filmi. Yazari radyo icin bir korku filmi yazmak istiyorum demis. Filmin basindan sonuna anlatamadigimiz bir rahatsizlik duyuyoruz, cunku anlamiyoruz, filmin karakteri nerede, ne oluyor, neden orada. Orasi Araf mi, cehennem mi, cennet mi? Neden hic cocuk yok, neden herkes sebep yokken mutlu duruyor?  Biz bunlari koltugumuzdan sorgularken orada yasayan karakter de hem yasiyor hem sorguluyor, ikimiz de sonunda tatmin olmasak da cevabi aliyoruz.

Sherlock Holmes
Birinciye gore senaryosu bence daha dandik olsa da, bin kat daha dandik olsaydi da, RDJr oynadigi surece  yine de seyrederdim.

Misson Impossible
Pazar sabahi ilk seans, ayaklar uzatilip keyifle seyredilir.

Bence 2011'in En Seyretmeye Deger Filmleri


1-Le Gamin au Velo (Bisikletli Cocuk)
2-Tomboy
3-Nader and Simin (Bir Ayrilik)
4-Akmareul Boatda (Seytani Gordum)
5-Carnage (Acimasiz Tanri)
6-Incendies (Icimdeki yangin)
7-Tabloid
8-Winter's Bone (Gercegin Parcalari)
9-Midnight in Paris
10-Life in a Day
11-Bridesmaids (Nedimeler)
12- The Secret World of Arrietty
13-Pina



Pazar, Ocak 08, 2012

Yavas Pisiriciler

Yemek hazirlamak ta en az yemek yemek kadar sosyal bir olay.  Evde iki kisiyken, gunun en sevdigim aktivitesi oydu. Yemeklerle  film karsisinda yavsamadan, karsilikli o gunun aktivitelerinin uzerinden gecerken soganlari dogramak (lensler koruyor hic gozum yasarmaz), domates kesmek, yeni bir sey denemeye ikna etmek/ikna olmak, rendelemeyi "lutfen sen daha kuvvetlisin" diye karsimdakine vermek,  aman cok yag koyma demek, kucucuk ortamda carpisarak ocaktaki tencerenin icine dogrananlari atmak, kisaca emek harcarken, eglenmek cok keyifli. Yemekleri yerken de yeni icat bir yemegi degerlendirmek te ayri bir keyif.
Bir kisi oldugunda yemek yapmak ayni kivamda olmuyor. Yorgun argin gelince bir de mutfaga girip bir seyler dogramak, tencere cikarmak, eksik malzeme varsa almak icin disari cikmak hic te dort gozle beklenecek bir sey degil. O yuzden ne oluyor, aksam yemekleri genelde pizza, ekmek arasi peynir, kolay ne varsa ona donusuyor.  Nasil olsa yemek sadece hucrelerimize enerji saglamamiz icin bir arac, bu kadar utileter bir aktiviteyi bir zevke donusturme ihtiyacimiz olmamasi gerek. Ama hem bu beslenme karsisinda vucut isyan ederek sekil degistiriyor, hem de yirmibes yil onceki kendinin inanmayacagi sekilde canin ev yemegi istiyor.
Yavas pisiricinin ne oldugunu ogrendigimde, uzun zamandir aradigimin o oldugunu anladim. Sabah cikmadan, henuz gunun bikkinligi icine yerlesme tehdidinde degilken,  icine et, sebze ne varsa atiyorsun, fise takiyorsun ve 12 saat sonra geldiginde, sicacik yemegin hazir oluyor......... Ama sorunum ne, yavas pisirici satan bir yer yok Turkiye'de. Bilen varsa soylesin lutfen

Salı, Ocak 03, 2012

Scarlet Letter

Nathaniel Hawthorne'un Scarlet Letter diye bir kitabi vardir, 1800 lerde yazilmiş, 1600 lerde geçiyor, genç bir kadının kocası uzaktayken, hamile kalıp çocuğunu doğurmasını ve daha sonra o kasabadaki hayatı anlatılıyor. Kasabada göğsüne A harfini işleyip (Zina'nın Z'si gibi) ancak öyle dolaşmasına izin veriliyor. Dinin arkasına sığınan tutucu toplumu eleştiren bir kitap. Lisede okumuştum beni çok etkilemişti. İronik olan da şimdi de 1800 leri eleştiren, hatta 1990'ları eleştiren kitaplar yazılabilir. Toplum ileriye giderken öncekinin kurallarını sürekli yıkıyor, yenilerini yapıyorlar. Ve yıkım hızı o kadar yükseldi ki, artık bir insan hayatı içinde sürekli değişen toplum değerleri oluyor. Bu değerler bu kadar hızlı değişiyorsa sürekli onları yeninden yapılandırmanın anlamı ne?