Cumartesi, Şubat 18, 2012

Gec bir Gezi Yazisi - Belize

Ucaktan indim, kucucuk bir havaalanı, ucaktan merdivenlerden inip yuruyerek cikisa gidiyorsun, bagaja birsey vermedigim icin hemen ciktim. Ilk goremedim ama sonra elinde Susen Musal yazan adami gordum. Megersem iki tane Susen Musal yazan kagitli adam varmis, tur sirketi yanlis planlama yapmis. Neyse ben Angel'in arabasina bindim, Angel acaip cenebazdi, ulkenin tum tarihcesini anlatti, bu sirada yolda goletler, goletlerin icinde niluferler, rengarenk kucuk evler, ucusan kelebekler ve rengarenk kuslar vardi. Belize 1981 de Ingilizler'den ozgurlugunu almis, Orta Amerika'da Ingilizce konusulan tek ulke. Halkin cogunlugu Creol konusuyor; Creol yarim yamalak Ingilizceymis (broken english). Ispanyolca'da konusuluyor. 1950'lerde Cinliler gelmis, yerlesmisler ve geri donmemisler, simdi supermarketlerin neredeyse hepsi Cinliler tarafindan isletiliyor ve kucuk bakkallar hep kapanmak zorunda kalmis yillar icinde. Taiwan ile ozel iliskileri varmis Taiwanlilar Belizelilere ziraat ogretiyormus. Zenciler kole olarak gelmis onlar da kalmis, cok az Ispanyol nufus da var, onlar da baska Orta Amerika ulkelerinden gelmisler. Kendi ulkelerinden kacan Amishler ve Menonitelar var, tum bu irklarin/toplulularin kendi okulu var ve egitimleri kendi tercihlerine gore. Nufusun cogunlugu Maya orijinli. Her 500 m de bir okul var. Toplam nufus 300 binmis, Guatemala ise 13 milyon sanirim. Guatemala ile aralari pek kotu . Iki hafta once belize in ilk basbakani olmus, george price.
Belize in Keys dedikleri (ayni Florida gibi) adalari da varmis, en unlusu de San Pedro (lA isla bonita san pedro)
Yolda zipline yapmak icin durduk, kimse yoktu, Angel da yapmak istedi ilk o yapti sonra ben, zipline tahminimden cok daha zevkliydi 7 platform vardi, hepsinin uzunlugu parabolitesi ve yuksekligi farkliydi, zipline yaparken agaclarda bir kac maymun gordum. Korkmadim dersem yalan olur, zipline yaparken degil de her platformda celik halatlara tekrar baglanirken, acaip ucta duruyorsun, ve adamin seni baglamasi icin zipliyorsun (benimher seferinde 2-3 kere ziplamam gerekti korktugum icin azicik zipliyordum) sonra baglandiktan sonra kendini celik halatin ustunde saliveriyorsun. gercekten zevkli.
Aksamustu Blackrock Lodge a geldik, epey tepede ormanin icinde, benim kabinim nehir manzaraliydi, balkonunda hamak vardi, biraz hamakta kitap okumaya calistim, cok kolay olmadi cunku ilac sikmayi akil etmedim ustume, ve 2 sayfanin sonunda, sanki yuz sinege yem olmusum gibi hissettim, sonra bara gidip birseyler ictim ve yedim( Sinek kovucunun dortte birini ustume sikarak)
Bar ve restoran kisminda elektrik yakmiyorlar aydinlatma mumla. Yemek yerken de diger kisilerle kaynasmak zorundasin, bana cok zor olmadi zaten ilk gece 3 cift vardi. Onlar konustu ben dinledim. Menajer Jesse diye Bostonlu bir Amerikali, duzgun birine benziyor.
Ertesi gun Tikal'a ciftlerden biri ile gittim, Shannon ve Thomas. Alabama'da yasayan bir cift, ikinci cocuklari olduktan sonra ilk defa iki kisi tatile cikmislar. Kizlarinin dogumunda bebegin dogustan sagir oldugunu ogrenmisler, Shannon isi birakmis tam zamanli cocuklarla ilgilenmeye baslamislar, bebek 6 ay once bir ameliyat olmus kafasinin icine bazi seyler yerlestirmisler kafatasinin disina da bir cihaz takip duyabiliyormus, yazik ameliyattan sonra kizinin ilk duydugu ani anlatti. Ancak duymaya basladiktan sonra konusabilmeye baslamis cocuk (17 aylik su an son 6 aydir ses cikariyormus), ondan once sadece dudaklarini oynatiyormus, oyle konusuluyor saniyormus. Kocasi insaat muhendisi 2 sene once kendi isini kurmus, sanirim iyi gidiyor. Daha once Peace Corpsla Afrikaya gidip orda yasamis (Guney Afrika) bir de beraber Yunanistan'da 3 sene yasamislar.
 Tikal Guatemala'daydi, siniri gecen cok az sayidaki Turkler'den biriydim sanirim, her iki yonde de sinirdaki askerler arasinda cok populer oldum. Tikal'de rehberimiz Louis'di, Louis de baya cenebazdi (Tanistigim Belize erkeklerinin genel ozelligi) surekli Mayalarin ruhaniliginden bahsetti, kendimi Avatar filminde gibi hissettim. Tikal cok yuksekte, bu kadar yuksekte olmasini (sudan uzak) Mayalarin enerji akisina gore yerlesim yeri secmesine bagladi, cunku her taraf su icindeyken o kadar kurak bi yer secmeleri gercekten ilginc (sularini sadece yagmurdan sagliyorlarmis oysa asagisi nehir gol dolu)
Tikal uzerinde biraz okuduktan sonra yazmak istiyorum. Bu arada yuruken yakinlarda yilan oldugunu kokudan anliyormussun, ben de anladim boyle kuflu garip bir koku. Tikal 'a girerken Orta Amerika racoon'u gorduk, acikcasi ben agacta olduklari icin ilk once bunlari maymun sandim. Tabii ki maymun da gorduk, spider monkeys ve howlerlar varmis. Gordugumuz spider tipli olanlardandi, daha once insan gormus olduklarindan cok garip davranmadilar, ama Bali'deki gibi de yavsak degildiler, yine de kaciyorlar insanlardan. Bu arada howlerlari gormedik ama isimlerini hak eden sekilde her yerden seslerini duyduk. Maymunlar ilk insan gorduklerinde, daha once gormemislerse sinir olup ustlerine cis kaka yapiyorlarmis. Guatemala sinirindan Belize sinirina bir cok kucucuk cocuk geciyordu, Belize'de egitim Ingilizce oldugu icin bir cok aile Guatemala'dan cocuklarini Belize okullarina gonderiyormus.
Ertesi gun sabah karsi yagmur ormani dagina yine ayni ciftle tirmandim (hayir onlar bana katilmak istedi, ne program yapalim diye dusunuyorlarmis) ama cok utandim onlar gayet fitken ben surekli nefes nefeseydim, en asagi 7-8 kere dustum, onlar cikarkenki halleri ile geri donerken, ben sanki camur guresinden cikmis gibi dondum. Fiziksel olarak asagida olmak cok sinir bozucu. Sakiz agaci cok var Belize'de, ama Cesme'de olanlarlardan degil, bunlarin da adi, benzer sekilde, chiclet tree. Yapraklari farkli ve yillarca Belize'de insanlar bu agaclara tirmanip sakiz akitip toplayip yurtdisina gondermisler. Hatta bir cok Maya kalintisinin agaclarin tepesinde dolasan bu chicletolar (chiclet agaclarinin tepesinde akan sakizlari toplayan kisiler) tarafindan bulundugu soylentisi var. Zehirli bir kac agac var, govdelerine ve koklerine yururken tirmanirken dokunmamaya dikkat etmek gerekiyor. Ormanda yuruyus yaparken insan stres oluyor, cunku kayip dusmemek icin surekli bir seye tutunuyosun. Rehberimiz Elvis'in elinde hayvan gibi yolu acmak icin kullandigi machete vardi ve ustume dusecek diye korkup durdum.
Sonra yine ayni ciftle san ignacio (kucuk bir kasaba) ya gidip yemek yedik. Kasaba ufacik ama epey buyuk pazari var birsey almadim ben. Pazarda otelde calisan Amerikali bir adam, karisi ve iki cocuguna rastladik. Cocuklardan birini evlat edinmisler, kadin yetohmhanede calisiyormus, cocuk sagirmis, adamin da abisi sagir oldugu icin, isaret dili biliyormus ve cocugu yavas yavas haftasonlari evlerine alip isaret dili ogretmeye baslamislar, sonra cok baglanip evlat edinmisler, evlat edindikleri gun kadin hamile oldugunu ogrenmis, bir de iki yasinda bir kizlari var. Garip geldi cunku kadin Isvecli, adam Amerikali ve burada seve seve yasiyorlarmis, Amerika'da bir gunde yaptigimi(para olarak) burada bir ayda yapiyorum ama cok iyi bir yasam standardimiz var diyor adam.
Otele dondugumuzde ben nehirde kano yapmaya ciktim, cok utaniyorum ki iki bucuk saat boyunca hic kurek cekmedim, tum kurekleri rehber (elvis) cekti, onlarca iguana gorduk, ve onlarca farkli cesit kus, kuslari cekemedim, fotograf makinamin lensi yeterli gelmedi. Elvis agaclardan hayatimda yemedigim degisik bir meyvadan kopardi ( kanonun ustundeyken dallari nehre sarkan meyva agacindan meyva toplamak epey zormus) ondan baya yedim, beni taniyanlar “baya”nin gercekten cok oldugunu bilir. Toucan denilen kusu malezya da kus bahcesinde gormustum, orda da cok ozgurlerdi ama dogal ortaminda gormek cok daha guzeldi, 7-8 tane bir aileydiler, bicir bicir otup durdular birbirlerine ya kavga ettiler ya ciftlesmeye calistilar, hangisi anlayamadim. Kucuk buyuk rengarenk bir suru kus var. Insan sirf onlari seyrederken bile mutlu oluyor. Iguanalarin erkekleri kavunici ve dana kadar, kadinlari gri ve daha kucuk. Ciftlesme mevsimi kasimdaymis ve erkekler daha da kavunicileseceklermis, ne kadar parlak kavunici ve kabarik olursan (dikenleri var sirtlarinda) kucuk gri kadinlar daha cok begeniyormus seni. Toucan disinda gordugum kuslarin ismini unuttum, bir tane sari muhabbet kusu gibi bir kus var, bir tane yine kucucuk mavi bir kus var, iki farkli cesit akbaba var, pelikanin ufagina benzeyen bir kus var, sercenin gogsu kavunici olani var, kirlangiclar var, bembeyaz cok zarif ikili dolasan bir kuslar var, karabataka benzeyen gri ve siyah iki cins kus var. Bir de Elvis in woow dedigi ama adini yine anliyamadigim buyukce bazi kuslar. Elvis nehir daha berrak oldugunda iguanalari tutup elletiyormus turistlere, suyun berrak olmadigina cok sevindim.
Bir de Jesus Christ kertenkelesinden gordum, suyun ustunde yurudugu icin ismi oyleymis. Cok sirindi, baya kafasini kaldirirp su ustunde kosan bir kertenkele.
hava kararirken otele geldim.
Gece bocek turu vardi, ama tarantula yakayip elimde yurutmek cok cekici gelmedi, yuruyus yaparken yuvalarini gordum, 3-7 santim capinda yuvarlak delikler, gece cikiyormuslar o deliklerden. Ormanda yuruyus yaparken bir de vahsi kedi ve fare izleri gorduk. Bu orman fareleri beyaz etli ve cok lezzetliymis, bir cok kisinin favori yiyecegiymis. Guatemala ve Belize'de jaguar yasiyor ama cok az gorunuyormus
Son iki gece odami selale manzarali (ve gurultulu) bir odaya upgrade ettiler, gercekten odam amerikadaki evimden daha buyuk, oda degil zaten evcik gibi bir kabin. Aksamlari odaya donmek biraz korkunc oluyor, odanin icinde isik olsa bile disarda yok ve anahtari sokup acana kadar odum bokuma karisiyor, surekli disardan garip sesler geliyor. Ama yemek yenilen yerden odaya yuruyus ve yemek yenilen yer cok romantik, restoranda sadece mum isigi var aydinlatma olarak, odana ise mesaleler esliginde yuruyorsun. Isik misik yok. Kabinin terasi da gercekten cok romantik, cunku kimse seni gormuyor her kabin komsularindan acaip uzak mustakil ev gibi. Son odanin terasi selale ve ormana bakiyor. Ama bu romantik tum unsurlar bazen korku filmi gibi de hissettirebiliyor.
Guatemala dahil yemek yedigim her yerde yemekler muhtesemdi, cok dozunda baharat ve aci var ve her cesit et ve sebzeyi kullaniyorlar.
Futbolun ne kadar birlestirici bir sey oldugunu dusundum, erkekler arasinda. Her tanistigim belize veya Guatemalili adam, futbol oynadigini soyledi. Angel Turkiye'nin liglerde oldugu icin ne sansli oldugunu soyledi (ne Guatemala ne Belize degilmis ). Elvis 38 yasinda oldugu halde gururla gencecik cocuklara tas cikardigini top oynarken soyledi. Louis Turkiye milli futbol takimini takip ettigini soyledi. Tum dunyada erkeklerin ilgi alaninin futbolda birlesmesi baya sirin bence.
Son tam gunumde ATM yapacaktim (orman ve nehirde saatlerce yuruyup, vardigin cok derin bir magara, magara Maya'lar icin kutsal bir olu mabediymis-daha once gezenler (kendilerini tanimadigim icin cok bir gosterge degil) hayatlarinda yaptiklari en degisik sey oldugunu soylediler) ama yine cok yagmurdan dolayi magara kapaliymis, biraz uzuldum. Sabah alti bucukta kus izleme turuna ciktim. Otelden durbun kiraladim. Rehber de ve otelin sahiplerinde (cameron ve bee) teleskop gibi bir sey vardi. Onlar arada duran bir kus gorduklerinde teleskopu yerlestirip gel sen de bak diyorlardi. O kadar cok rengarenk kus gordum ki. Cok sabir isiymis kus izlemek ama insanin, yani benim, o kuslari uzaktan izlemek pek bir hosuna gitti. Yine lensim yeterli gelmeyecegi icin foto cekmeyi denemedim bile. Ama bir kus vardi ki, fenarbahcenin kanaryasi halt etmis, lacivert ve sari bu kadar uyum icinde olabilir bir yaratigin vucudunda. Albino bir kus bile gordum. Bir de onlari aramiyorduk ama o kadar cok rengarenk cesitli boyutlarda kelebek var ki, bakakaliyorsun. Kus izleme turunu kus izleme kulesine cikarak bitirdik. Epey yuksek tahtadan bir kuleye cikip elinde durbun ve teleskopla ordan izlemeye calisiyorsun kuslari. Elvis ve otel sahibi adam da cok heyecanlandi kulenin tepesinde, cunku bir suru gocmen kus gelmeye baslamis yeni ve bu sene icin ilk gorusleriymis bir suru kusu.
Lodge in sahipleri dun aksam geldi, bir resortlari da Meksika'da varmis. o yuzden bir kac hafta orada, bir kac hafta Belize'de kaliyorlarmis. 35-45 larinda adamla kadin. Yeni bir bebekleri olmus (12 aylik olmustu), surekli bebekle hareket etmek zor oluyormus ama yine de becerebiliyorlarmis.
ATM yapamadigim icin gunumun geri kalaninda Victor diye bir rehber ile bu sefer Carocal diye baska bir Maya kalintisina gittik. Carocal Ispanyolca salyangoz demekmis, cunku her yerde salyangoz kabuklari var, ama orjinal ismi bu degilmis, bu agac kesicileri tarafindan kesfedildikten sonra Ispanyollarin verdigi isimmis. Kalintilar Belize'deydi, yalniz yol cok uzun ve cok sarsiciydi, gercekten icim disima cikti. burasi Tikal kadar etkileyici degildi cunku paralari olmadigi icin cogu kalintiyi cikaramamislar, goruyorsun tepecikler var, ama kazilmasi gerekiyor, yapilarin ortaya cikabilmesi icin. Yine de etkileyici bir suru yapi vardi. Fakat Victor un da anlattiklarina tam inanmadim, iyice okumak gerekiyor. Top oynadiklari sahalari gordum, el ve kafa kullanmak yasakmis, genelde savasi kaybeden tarafin krallari, kazanan tarafi cesur savascilar ile oynatilirmis, gol basketbol potasi gibi bir seye atiliyormus ama pota yatay degil dikey oldugunu dusunun. Kaybeden ya da kazanan olduruluyormus (her iki rehberde kimin olduruldugunden emin degildi, olum onur duyulacak bir sey de olabilirmis, o yuzden kazanan da olduruluyor olabilirmis). Bulunan toplarin icinden kafataslari cikmis (plastik toplar, kaucuk agaclarindan yapiliyormus). En yuksek tapinagin tepesine cikarken kalp krizi geciriyordum (Victor sen cik cik, ben cok ciktim dedi) yine (bu arada bacaklarim uzun zamandir bu kadar titrememisti) tapinagin tepesinden arkada yagmur ormanlarini goruyorsun, dev gibi agaclarin en tepesi el uzanma mesafesinde, en yakin agacta bir maymun ailesi vardi, howler tipi maymunlardan, ben ilk once jaguar sandim bunlari, cunku simsiyahlar ve kedi gibi yuruyorlar dallarda, baya 4 ayakla kuyruklari yukarda, kalbimin hoplamasi gecince onlari seyrettim oturup.
Agaclarin tepelerinde ya termit yuvasi ya karinca yuvasi, ya yaban arisi yuvasi, ya da kus yuvasi var, hic biri bos kalmamis. Bir agacta en fazla bir termit yuvasi olabiliyormus, ama hayvan gibi oluyorlar gorduklerimden 2*2 m olanlar vardi, karinca yuvalarindan bir agacta bir suru olabiliyor, onlar da basket topu buyuklugunde agacin dallarindan sarkiyorlar. Karincalar yapraklari tasiyorlar ama yapraklari yemiyorlarmis, yaprak bunlarin tukurukleri ile karisinca bir mantar uretiyormus o mantari yiyorlarmis. Bir de Caracol yolunda gri tilki gorduk, cok sirindi. Valla victor da mayalar ile ilgili cok sey anlatti ama bana cogunu uyduruyor gibi geldi. Maya kulturunden cok etkilenmedim, Anadolu, Mezopotamya ve Misirdaki uygarliklar cok daha ileri imis bence ayni zamanlarda. Bir de su anki halleri hic hosuma gitmedi, kendi kulturlerini tutmaya calismak icin en ufak bir caba yok. Kim bilir Maya dilini bile batililar cikarmistir geriye. Dilleri, dinleri herseyleri batili olmus ve hic bir sikayetleri yok, baska kulturlerin kendilerini hayatta tutmak icin ne kadar caba sarf ettiklerini dusununce sanki saygimi kaybettim gibi, belki de cok basit dusunuyorum, biraz daha dusunmeye ihtiyacim var bu konuda.
Her taraf portakal tarlasi dolu, muz cok var, hepsi sonradan gelmis. Mayalarin diyeti genelde misir bazliymis, domates , avacado varmis, ve kakao. Vahsi hindi varmis, bir de vahsi inekler varmis yedikleri. Kopek yiyorlarmis, hayir maymunlari yemiyorlarmis cunku onlarin kutsal olduklarina inaniyorlarmis. (burada Louis bir masal anlatmisti uc kere dunyaya gelmekle ilgili, ilk sopa, sonra kil, sonra da tahil tanesi olarak gelmisiz, 2012 tahil tanesi devrinin sonu imis, kil devrinden sonra insanlar maymun olarak dunyaya geri gelmisler bir seyler tam anlamadim) Otelden yanimiza yemek almistik, Victor ile ortu yayip piknik gbi bir sey yaptik, standart uygulama ama ben tek basima oldugum icin biraz komik oldu. Maya rakamlari da biraz Roma rakamlari gibi, 1 nokta demek, 5 yatay cizgi, 20 shell isareti, gerisini ogrenemedim. Ama 6, 7, 13 rakamlari yine Tikal'deki gibi gundeme geldi, ama yine anlayamadim onemlerini. Mayalarin astronomide ne kadar iyi olduklarini ve gunes ve ay tutulmalarini onceden tahmin ettiklerini ogrendim. Tikal Caracol gibi buyuk sehirler birden terk edilmisler ve arkeologlar neden terk edildiklerini bilmiyor acliktan ve susuzluktan oldugunu tahmin ediyorlarmis, o kadar cok buymusler ki, ve verimli toprak elde etmek icin surekli ormanlari yakip durmuslar zaten anlamadigim bir sekilde ulkenin her tarafi su doluyken sudan en uzak yere kurmuslar buyuk sehirlerini. Sonunda da aniden sehirler terk edilmis, halk kucuk kucuk koylere dagilmis. Maya Aztek iliskileri ile ilgili okumak istiyorum, cunku birbirlerine cok yakinlar mesafe olarak.
Belize'e Belize ismi 1970'lerde verilmis, ondan once Ingiliz Honduras'i deniliyormus. Belize ya Afrika dilinden gelmis, Afrika'da oyle bir koy (Angola'da) varmis, kolelerin getirdigi bir isim olabilirmis, ya da Maya'ca camurlu su demekmis ordan gelebilirmis. Halkin yuzde atmisi katolikmis. Onun haricindekiler de evangelist sanirim. Belize Commonwealth ulkelerinden biri, her paralarinin uzerinde Ingiltere Krralicesinin resmi var. Ingiliz askerleri hala burdaymis, her an saldirmaya hazir Guatemala'ya karsi bunlari koruyorlar. Caracol'dan donus yolunda kocaman kocaman bir magaraya gittik, iki tarafi da acikti icinden nehir geciyordu, Maya zamaninda kalmis dolasma merdivenleri vardi her tarafinda, magarayi Mayalarin dogal afetler sirasinda korunmak icin kullandiklari saniliyormus. Rio fro denilen bir selaleler zincirine gittik, normalde insanlar yuzuyorlarmis ama benim icimden gelmedi.
Muz ve muzun bir buyugu var ya adini unuttum plankton diyecegim geliyor, onlarin arasindaki farki ogrendim, muzlar yukariya bakarmis (parmaklari yukari gosterir gibi) digerlerinin meyvalari asagiya bakarmis.
Belize'de seker kamisi fabrikasi varmis (ne kadar para kazanabilirler bilmiyorum, seker kamisi olayi sona ereli cok oluyor) portakal suyu fabrikalari varmis, iki tane aci sos fabrikalari varmis, karides tarlalari varmis, sut urunlerini ve tavuklarin yuzde 90 inini Menonitelar uretiyormus. Tum uretimleri bu kadar, onun disindaki her seyi ithal ediyorlarmis. Iki tane universiteleri varmis, bir tanesi Amerika tarafindan taniniyormus, cocuklar Ingiltere'ye, Kuba'ya. Meksika'ya burs alip universite okumaya gidebiliyorlarmis. Yolda portakal tarlalari disinda tik agaci tarlalari da gordum, benim gordugum tarlalardaki agaclar7-8 yasindalarmis, agaclar yaklasik 25 yasina geldiklerinde kesiyorlarmis ( Bir Tik agaci ciftcisinin hayati hiyar tarlasi ciftcisinden epey farkli olsa gerek)
Belize'in guneyinde jaguar reservi varmis.
Odada pervane var, cok hosuma gidiyor , firil firil
Bugun tam maya kalintlarinin ortasinda fotograf makinamin pili bitiverdi. Kullan at kameralardan almistim onla cektim biraz fotograf.
Gecen gun yemekte cok cok guzel bir taze meyva suyu vardi, karpuz ve portakal suyu karisimi.
Son gece yeni bi cift gelmisti, anne kiz geziye gelmisler beraber. Sirinlerdi cok, anne pimpirikli, kiz asi, kiz 16 yasinda kadin da 55 yasinda falan di sanirim. Beni menajer Jesse'yle cift sandilar, beraber buraya yerlesmisiz sanmislar, cok komikti, Jesse'nin 28 yasinda oldugunu dusunursem honore oldum. Cok cenem dustu son gece ve bir ukala dumbelegiydim, bread fruitin Afrika'da bilincli bir sekilde uretilmesinden, jack fruitin asyada yendigine kadar dumbeleklik yaptim.
Bir uyumusum ki son gece, aksam 8 den sabah 6 ya kadar deliksiz. Ilk defa alarm ile uyandim. Selale sesinin bu kadar guzel ninni gibi gelecegi aklima gelmezdi. Sabah kalktigimda hava yeni aydinlaniyordu, perdeleri kapamadigim icin o kadar guzeldi ki, sanki biri benim yatagimi almis uflemis ormanin icine koymus gibi. yataktan gordugum 270 derece yemyesilin diger gunler acelem oldugundan keyfine varamamisim.
Havaalanina gelmeden 20 dakka once jesse geldi, cabuk gek otoparkta toucan var diye, kostum gercekten de o teleskop gibi seyi de set etmisler, gordum kusu, nehir gezisinde gordugumden farkli bir cins toucan, kocamandi, Belize'in nasyonel kusuymus , keske resmini cekebilseydim. Bu sirada otelin iki tane hayvan gibi kurt kopegi baya ustume saldirdi, isirmadilar ama tirnaklari cizdi. Sonra benim yuzumden yazik ceza aldilar.
Yine beni havaalanina goturmeye Angel geldi, zipline da o kadar titremisim ki biraz dalga gecti benle. Yolda o kadar cok kimsesiz kopek var ki, ama hic kedi yok. Kopekleri arada toplayip toplu halde olduruyorlarmis, kuduz falan olmasin diye. Cok fazla yarasa gordugumu yazdim sanirim nehir gezisinde, kucuklerdi bunlar, turkiyedekiler gibi, bunlar kan icmiyorlarmis, icenlerden de varmis, bunlarin da hayvanlardan et koparan cinsi varmis ama, eti koparip bir dala asiyorlarmis (eti koparirken uyusturuyormus fark etmiyormussun) sinekler toplaninca toplanan sinekleri yiyorlarmis.

Onemli bir ders: nereye gidersen git mutlaka cimbizini al

Salı, Şubat 14, 2012

Kral Leopold ve Yaptiklari ile Ilgili Biraz Yazi

Ermeni soykirimi yazisinda betimsel ahlak yapmak ile elestirildim. Yani onlar bunu yapti, cunku durumlari soyleydi, o zaman baska toplumlarda da bunlar sunlar oldu, ama onlara tepki verilmedi diye vidi vidi yapmis gibi oldum. Oysa normatif ahlakda tek bir dogru var ve o da olmasi gereken. Yani yapilan bir eylemi baska eylemlerle karsilastirarak cok dolayli da olsa ozur bulmak normatif ahlaka uygun degil.

Yine de ayni vidi vidiyi devam ettiriyor olsam da Kral Leopold hakkinda ogrendiklerimi paylasmak istedim. Koloniyel soykirimlar hakkinda okuyuncaya kadar kendisini hakkinda bir sey bilmiyordum. Leopold'un yaptiklarina emperyalist tecavuz deniliyor ki, bence cok yerinde bir tabir.

Leopold 1865'de babasindan tahti devir aliyor ve 1909'daki olumune kadar da Belcika Krali unvanini koruyor. 

1878 de Leopold, Enternasyonel Afrika Dernegi adi altinda bilimsel ve yardimsever kilifli bir organizasyon kuruyor, basina da Henry Stanley diye meshur bir arastirmaci koyuyor. Bu organizasyonun kagit ustunde kurulmasi amaci Afrika'daki yerli halki Arap kole tuccarlarindan korumak ve yerli halki Hristiyanlikla tanistirmak.

 1884'deki Berlin Konferansi'nda (Katilimci ulkeler tarafindan Afrika'nin paylasilmasi konulu bir konferans - 1870 yilindaki Afrika ile 1910 yilindaki Afrika karsilastirildiginda bolgenin sahipliginin neredeyse 100% un el degistirdigini (Yerel Afrikali yonetimden, Avrupali yonetime) gorebiliriz) da Amerika ve diger Avrupa Ulkeleri tarafindan Kongo bolgesinin egemeni ilan ediliyor. Bolgenin adi Kongo Ozgur Bolge olarak kabul goruyor.



Leopold ilk once Kongo'dan fildisi ticaretine giriyor, daha sonra da kaucuk ticaretine. Bu sure zarfinda da Kongo halkina olanlar ise soyle ozetlenebilir:

1884'ten 1924 e kadar nufus 10 milyon azaliyor.

Fildisi ticaretinde umdugunu bulamayan Leopold; Bisiklet tekerleginin ve hemen ardindan araba lastiginin icadindan ve lastige olan talepte inanilmaz artistan sonra  kaucuk ticaretine abaniyor ve bu kaucuklari toplamak icin Kongo halkini kullaniyor. Toplanan kaucuklardan elde edilen  paralar, Ingiliz, Belcikali, Hollandali kaucuk sirketlerine  gidiyor. Halki burada zorunlu isci olarak adlandirmislar, emeklerinin karsiligi bir odeme yok; aksine kaucuk sirketlerinin tuttuklari parali askerler, koy koy gidip koydeki kadinlari ve cocuklari esir aliyorlar ,  koyun erkeklerine de belirli bir  kota veriyorlar. Bu sure zarfinda esir kadinlara tecavuz edilmesi ve ac birakilmalari cok yaygin bir uygulama. Kocalar belirtilen miktarda kaucuk ile donmedikleri takdirde chicotte denilen hippopotom derisi ile yapilan kirbaclar ile dovuluyor ve cocuklarinin elleri kesiliyor. Askerler arasinda kim daha fazla el toplayacak gibi yarislar varmis. Kirbaclanirken olen adamlar, kaucuk toplarken yorgunluktan olenler, kotalarini dolduramadiklari icin silahlarla oldurulenler, askerlerden kacmak icin koylerini terkedip ormanin icinde yasamaya calisanlar, ayaklanmaya calisan koylerin yakilmasi,  bu kosullarda dogum oranlarinin dusmesi hepsi Kongo'nun nufusunu 40 senede 10 milyon dusurmus.

1908 yilinda Leopold insan haklari ihlali ile ilgili gelen enternasyonel baskilarin sonucu olarak,  Congo Ozgur Bolgesinden cekilmek zorunda kalmis, bolgenin adi Belcika Kongo'su olmus.  Yani Kongo, Kralin, Leopold'un, ozel mulku olmaktan cikiyor ve egemenligi Belcika Parlementosuna geciyor. Kongo 1960'da bagimsizligini ilan edene kadar Belcika Kongo'su olarak kaliyor.

Not: Belcikali Yazar Herge'nin 1930'da yazdigi Tin Tin Kongo'da kitabi hakkinda dusuncelerimi ise baska bir zamana sakliyorum ama kitaptan kareler paylasiyorum......

Cumartesi, Şubat 11, 2012

Tipi degil ama Tadi Enfes Quinoa Salatasi Tarifi

Quinoa, Guney Amerika'da yaklasik 4000 yildir insanlar tarafindan tuketilen bir tahil. Diger tahillar ile karsilastirildiginda besin degeri cok daha yuksek ve degerli (icinde kalsiyum, fosfor, demir, magnezyum, bakir ve manganez mineralleri ve gerekli amino asidler (protein) ve lif bulunuyor)

Quinoa'nin diger bir ismi de "Inca'larin Altini".

Ben genelde quinoa ile salata yapiyorum, bugunku denemem soyleydi:

4 tane kucuk kabak kucuk kucuk dogradim, biraz yumusuncaya kadar hasladim
Quinoyu ustune bir parmak su gelecek sekilde hasladim
2 adet havuc rendeledim
2 tane taze sogan dogradim
biraz maydanoz, biraz taze nane, biraz dereotu
tuz, kirmizi biber, zeytinyagi ve limon
en son hepsini karistirdim

epey guzel oldu.








Cuma, Şubat 10, 2012

Canavar Edison

Kucukken bana sorarlardi, buyuyunce ne olmak istiyorsun ve bir donem cevabim hep ayni oldu "Edison gibi Icatci"! Aradan otuz yil gecti, ne oldugum tartisilir ama Edison olmadigima pisman olmadigima bu hafta Edison hakkinda yeni bir sey ogrenince karar verdim.

Fil Topsy'nin hikayesini ogrendim bu hafta.  1903 yilinda, 28 yasinda olan Topsy New York'da Coney Island'daki Luna Park Sirkindeki fillerden bir tanesi. Topsy 3 insan olumunden sorumlu olmus. Kurbanlardan bir tanesi Brooklyn'den iki tanesi Texas'danmis. Son kurbaninin bakicisi oldugunu ve adamin yanan sigaralari Topsy'e yem olarak vermeye kalktigini biliyoruz. Sirk sahipleri Topsy'nin topluma zararli olduguna ve oldurulmesine karar veriyorlar, cesitli yontemler dusunuyorlar. Ve Edison'dan elektrikle oldurelim fikri gelince hem bunun daha insancil hem de daha fazla ilgi cekici oldugunu dusunup kabul ediyorlar. Topsy ne olur ne olmaz denilip icinde 200 gram siyanur bulunan havuclar yedirilip , 6600 vatt elektrik verilmis, 10 saniyede olmus.

Edison'un bu sirada kendi kavgasi var, Westinghouse ve Tesla'ya karsi.
Edisonda Direk Akimin (DC) patenti var ve tum Amerikan hanelerinde bu elektrigin kullanilmasini istiyor, oysa Westinghouse ve Tesla dalgali akimin savunucusu (AC)  ve Amerika'da dalgali akimin patenti Westinghouse'da.
Edison savasinda silah olarak 1880'lerden beri  zaten bir cok ufak tefek hayvan (kedi, kopek, inek, at..) kullanmis, bu hayvanlari dalgali akimla oldurerek dalgali akimin ne kadar tehlikeli oldugunu Amerikan halkina cesitli gosterimler ile kanitlamaya calismis. Ayrica idamlarda kullanilan Elektrikli sandalyenin ilk yaraticilari Harold Brown ve Arthur Kennely, kendileri sirasiyla Edison'un arastirma gorevlisi ve bas muhendisi ve calismalarinin bir cogunu da yine AC ile Edison'un labratuarlarinda yurutmusler. Elektrikli sandalye ile ilk insan olumu 1897 yilinda gerceklesmis, olumun 8 dakika aldigini ogrenince Topsy'nin sansli oldugunu dusundum. Ilk baslarda elektrik ile oldurulmeye Westinghouselandi deniliyormus (Edison'un cabalari sonucu)

Topsy'nin canli olum showuna 1500 kisi katilmis, olumu Edison bizzat filme almis/aldirmis (bknz yukaridaki film). Daha sonra da bu filmi de cesitli sehirlerde dalgali akimin (AC) zarari konulu show/panellerde gostermis.

Bu hikaye benim cok icimi bulandirdi ve hayal kirikligi yaratti paylasayim istedim.

Bilgi olarak da: Akim Savaslarinin galibi  dalgali akim (AC ) oldu.


Salı, Şubat 07, 2012

Duchamp'in Ikinci Karisina Dugun Hediyesi


Marcel Duchamp 1954 yilinda 68 yasinda kendinden 20 yas kucuk Alexina Sattler ile evlenmis. Duchamp'in 1968'deki  olumune kadar da berabermisler.

Her ikisinin de ikinci evliligi.

Alexina daha once Henri Matisse'in en kucuk oglu ile 20 yil evli kalmis ve uc cocuklari olmus. Bosanmalarinin sebebi ise kocasinin kendisini aldatmasi imis.

Duchamp'in ilk evliligi ise sadece alti ay surmus, kendisi alti ay sonunda evliligin sorumluluguna ve kisitlamasina dayanamadigini one surerek bosanmak istemis.

Fotograftaki kucuk obje Duchamp'in ikinci esine evlilik hediyesi.  Eserin adi 'Wedge of Chastity'  - Iffet Kiskisi diye cevrilebilir sanirim. Evlilikleri boyunca objeyi evlerinde bir masanin uzerinde sergilerken , yolculuklarinda ise ayni bir evlilik yuzugu gibi Iffet Kiskisini gittikleri her yere tasimislar.1
1 Dialogoues with Marcel Duchamp - Pierre Cabanne p.88


Pazar, Ocak 29, 2012

Anlamamak/Anliyamamak - Bugun Anlayissizligim Uzerimde

Bazi davalari anlamak icin,  zavalli Ali Taran'in ozel hayatini takip etmekten daha fazla emek harcamak gerekiyor. Medya; medya bilgi veriyor ama bilgiler o kadar boluk porcuk ki, butunu olusturmak neredeyse imkansiz.

Bir kere anlamadigim ilk sey;
Onlarca asker, gazeteci hapiste ve suclari da gizli orgut kurmak -- ama bir yandan Hrant Dink'in suikasti oncesinde (bir kac kere) polise ihbar yapildigi halde, arkasinda orgut yoktur (sistematik ihmal mi var?) dendi.
Gizli orgut bol, sadece Dink cinayetinin arkasinda kesinlikle orgut yok. Gercekten eldeki doneler ile olasiligi dusuk gibi, ama cikan sonuc bu.

Bilmedigim baska bir sey bu kadar asker ve gazeteci  hangi suclardan tutuklu veya tutuksuz yargilaniyor, kac kisi yargilaniyor, kac kisi tutuklu. Maalesef epey arastirdim ama ozet bir bilgilendirme bulamadim. O yuzden bulduklarimla ben ozet yapmaya calisacagim:


Balyoz Darbe Plani Davasi: 
2003 Mart ayinda 1.Ordu Komutanliginin hukumeti devirmek icin Balyoz isimli bir darbe plani hazirladiginin iddiasi uzerine Istanbul Bassavciliginin actigi dava. 
Bu plan ilk Taraf gazetesinin muhabirleri tarafindan Ocak 2003'te gundeme gelmis.
O zamandan beri 5000 sayfalik belgeler ve daha sonra da 10 cuval delil ele gecirilmis. Ozetle plan su bes adimdan olusuyormus:
  • Birinci aşama istihbarat faaliyetlerinin yer aldığı ve tamamlanmış olan aşamadır.
  • İkinci aşama askeri müdahale için zemin hazırlama süreci olduğu öne sürülmektedır.İddianamede şöyle deniliyor: "Yapılanma içerisinde yer alan bazı jandarma görevlileri tarafından hazırlanan 'Sakal' ve 'Çarşaf' isimli eylem planlarıyla kargaşa yaratma planlandığı, 'Oraj' ve 'Suga' isimli planlarla hava sahası ve kıta sahanlığı konularında Yunanistan'ın taciz edilerek iki ülke ilişkilerinin gerilmesinin öngörüldüğü (anlaşılmıştır.) Böylece öncelikle 1'inci Ordu merkezli İstanbul ve çevre illerde sıkıyönetim ilan edilmesini amaçladığı (...) tespit edilmiştir.
  • Üçüncü aşama askeri müdahalenin fiilen ilan edildği aşamadır.
  • Dördüncü aşama yürütme görevinın 'Milli Mutabakat Hükümeti'ne tarafından devralmasıdır.
  • Beşinci ve son aşama ise yürütmenin tekrar sivil yönetime devredilmesi için 'seçime' gidilmesidir. 1

Simdiye kadar 3 adet Balyoz iddianemesi var, bunlarin birlestirilmis olarak 367 emekli ve mazavvaf asker (fiilen askerlik yapan demekmis) yargilaniyor. Bunlarin 249'u tutuklu.2

Ergenekon Davasi


89'u tutuklu,282'i tutuksuz, 4'u Firari (2 tanesi- eski Istanbul Belediye Baskani Bedrettin Dalan ve Cagdas Egitim Vakfi Eski Baskani Gulseven Yaser), 3'u olmus olan toplamda 383 sanigi bulunan dava. Esas olarak bu dava Turkiye'de operasyon gosteren Ergenekon orgutune uye olmakla sucluyor saniklari. 
"Ergenekon" kavramı, ilk olarak Can Dündar (bu kadar zevzek bir adamdan bu konunun cikmasina da ben inanamadim) ve Celal Kazdağlı'nın, Show TV'de yaptığı 40 dakika adlı programın devletin içindeki yasadışı yapılanmaların tartışıldığı 7 Ocak 1997 tarihli bölümünde dile getirilmiştir. Programın konuklarından Erol Mütercimler, Ergenekon'u 12 Mart döneminde işkenceli sorguların yapıldığı Ziverbey Köşkü'nün komutanı olarak tanınan ve 1991 yılında bir Dev-Sol militanı tarafından öldürülen emekli Tümgeneral Memduh Ünlütürk'ten duyduğunu Ergenekon'un içerisinde subaylar, emniyetçiler, profesörler, gazeteciler, işadamlarının olduğu; çeteler olarak tanımlanan küçük birimlerin Ergenekon'un içindeki birer parça olduğunu iddia etmiştir. 4

 Bu sure zarfinda cuvallarca Ergenekon orgutu ile ilgili delil bulundu, ve ust davalarda birlestirilmek uzere bir suru alt dava acildi.
  • 1. Ergenekon Davasi-,108 sanik 
Ilk Durusmasi 20 Ekim 2008'de yapildi.  23 Ocak'ta 211. durusma oldu.
Tutuklu Yargilananlarin Listesi


Savunma hakkini kullanirken soyledigi sozlerden Dogu Perincek'e 16 yil hapis cezasi verildi.
  • 2. Ergenekon Davasi-,119 sanik
Ilk Durusmasi 20 Temmuz 2009'da yapildi.

Davanin temelini 2003ve 2004 senelerinde mevcut hukumeti devirmek icin yapilan gizli  planlari olusturuyor. Bu planlarin kod adlari: Sarikiz, Ayisigi, Yakamoz ve Eldiven.

Tutuklu Saniklar:




  • Poyrazkoy Davasi-71 sanik,  
Ilk Durusmasi 9 Nisan 2010'da yapildi .

Poyrazköy davası, Deniz Kuvvetleri içerisindeki bir cuntanın planladığını öne sürülen bir dizi yasadışı eylemi konu alıyor. Kafes eylem planına ilişkin belgelere, Ergenekon yargılaması çerçevesinde yapılan aramalarda, Ergenekon sanığı Levent Bektaş'ın bilgisayarında ulaşıldığı öne sürüldü. Eylem planıyla, özellikle Türkiye'de yaşayan gayrimüslimlere yönelik şiddet eylemleri tasarlandığı ve bu suretle mevcut hükümetin özellikle dış politikada yalnızlaştırılmasının hedeflendiği iddia edilmiştir. Planın ayrıntılarında, gayrimüslimlere yönelik çeşitli suikast, kundaklama ve tehdit faaliyetleri, Koç müzesinde sivillere yönelik sansasyonel bir bombalama eylemi bulunduğu iddia edilmiş ve 10 Mayıs 2009'da Koç müzesinde bulunan TNT kalıplarıyla planlanan bombalama eylemi de bu çerçevede değerlendirilmiştir. Eylem planının Yarbay Ercan Kireçtepe tarafından hazırlandığı ve Koramiral Kadir Sağdıç yönetimindeki hücreler tarafından icra edileceği de ileri sürülmüştür.[Poyrazköy'le birleştirilen ve "amirallere suikast" olarak bilinen davanın sanıkları ise Ergenekon'un Karargâh Evleri yapılanmasında yer almak, uyuşturucu madde bulundurmak, kişisel verileri hukuka aykırı olarak kaydetmek gibi suçlamalarla yargılanıyorlar. 5



Tutuklu Saniklar:


  • Irtica ile Mucadele Eylem Plani Davasi-29 sanik,   
"İrtica ile Mücadele Eylem Planı” hayatımıza Taraf Gazetesi'nin 12 Haziran 2009 tarihli haberiyle girdi.
Gazetenin manşetten verdiği haberde, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı Bilgi Destek Dairesi tarafından hazırlandığı öne sürülen Albay Dursun Çiçek imzalı bir andıç vardı. Habere göre andıçta, AKP ve Fethullah Gülen cemaatini bitirmeye yönelik planlar vardı. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde “irtica ile mücadele birimi” oluşturulduğu iddiası da haberde yer alıyordu.
 .....
16 Haziran'da ise AKP yöneticileri, Genelkurmay Harekat Başkanlığında hazırlandığı iddia edilen ''İrticayla Mücadele Eylem Planı'' ile ilgili Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuya ilişkin yaptığı açıklamada, ''Bu metin, içerisinde bulunan başlıklar ile değerlendirildiğinde özellikle demokrasiye yönelmiş ve demokrasiyi adeta yok etmeye yönelik bir girişimin ip uçlarıdır. Bunun doğruluğu, yanlışlığı, sahte midir, gerçek midir? Bu süreç onun takibi sürecidir. Ondan sonra da bunun faillerini bulma süreci de yine bunun içerisindedir'' dedi.  6

30 Aralik 2011'de 50. durusumasi yapildi.

  • Islak Imza Davasi
  • Internet Andici Davasi - bu iki davada Irtica ile Mucadele Eylem Plani Davasi altinda birlestirilmis.
Radikal gazetesinden Ezgi Başaran'in yazisindan:

-İnternet andıcı iddianamesini diğerlerinden ayıran en temel özellik AKP, Fethullah Gülen, Kürt sorunu, Ermeni sorunu ve Kıbrıs sorunuyla ilgili benim en kibar haliyle ‘tuhaf’ diye tanımlayabileceğim metinler içeren 42 internet sitesinin TSK’yla bağlantısını ne Genelkurmay Başkanlığı’nın ne de şüphelilerin inkâr etmiyor olması. Evet vardı öyle şeyler diyorlar.

-Bu iddianamenin farkı; 2007’de çoğu kapatılmış olan bu sitelerin IP adreslerinin izleğine, domain adresini satın alan kişilere, archive.org kullanılarak sitelerde yer alan geçmiş tarihli yazılara ulaşılmış olması. Dolayısıyla ortada bu sitelerin ne dediğine, kimlerce kontrol edildiğine, sonra nasıl ortadan kaybolduklarına ilişkin somut deliller mevcut.

-Genelkurmay’a göre bu siteler TSK’yla ilgili halkı bilgilendirmek amacıyla Bilgi Destek Şubesi’nce yayımlanıyordu fakat içeriklerine bakıldığında bu tür kurumsal bilgilerin bir iki başlık dışında esamisinin okunmadığı görülüyor. 42 site derken; iddianamenin temelini ‘irtica.org’ ve ‘turkatak.gen.tr’ adlı iki sitenin oluşturduğunu söylemeliyim.

-İddianameye göre; ‘irtica.org ve turkatak.gen.tr isimli sitelerdeki yayınlar genel itibariyle ulusal düzeyde yayın yapan basın yayın organlarında çıkmış köşe yazıları ile haberlerden oluşuyordu.’ Bu derlemelerin özelliği ‘Başbakan, Adalet, İçişleri ve Milli Eğitim bakanları üzerinden hükümeti baskı altına alıcı, tezyif ve tahkir edici’ olmasıydı.
7

Tutuklu Saniklar:


    •    Erzincan Davasi-, 14 sanik
    •    CYYD/CEV Davasi-, 8 sanik
    •    Sile'de yapilan kazilar-, 4 sanik
    •    Levent Ersoz Suikast Girisimi-, 1 sanik
    •    Golcuk Iddianemesi, 10 sanik
    •    OdaTV Davasi  14 sanik 



Son 6 dava ile ilgili arastirmalari henuz tamamlayamadim, ama okuduklarimdan anladigim kadari ile medya hic de benim dusundugum kadar sessiz degilmis(sessiz degillermis diyorum/yansiz ve arastirmacilar demiyorum), her iddianemenin tetiklemesi bir gazeteci/yazarin yazisi/programi ile ortaya cikmis...






Ermeni Soy-Kirimi ? Apolitik bir Yazi



Universite yillarimdan beri apolitik olarak tanindim. Tipik bir X kusagi olabilirim, herhangi bir biz olarak taraf olmayi sevmiyorum ve  toplu olarak yapilan her turlu harekette var olmamayi seciyorum. Ancak topluluklarin fark yaratabildiginin farkindayim, birey olarak da ancak baskalarini ikna edip kendi inandigina inandirirsan istedigin degisimi yapabiliyorsun. Aslinda bu cok dogal, degisimi birey olarak kendinde arzulamiyorsun ki, cevrenin degismesini istiyorsun ve bu cevreyi bir suru ortak paylastigi icin, onlari da, en azindan ikna edebildiklerini de arkana alman gerek ki, degisim ortak yasanabilsin ve ortak cevreniz degissin.
Al Jazeera 11-18 Ocak arasinda Suzanne Khardalian'in Anneannemin dogmeleri adli belgeseli yayinladi. Belgesel, Suzanne'in anneannesinin ve o donemdeki diger cocuk/kadinlarin yasadiklarini sorgulamasini isliyor. Anlatilanlarin hic birinin gercekligi ile ilgili suphem yok, filmin aktardigi 1910'larda bir cok Ermeni cocuk-kadin bolgedeki turk kurt arap erkege zoraki gelin gidiyor ve bazilari dogurduklari cocuklarla, din/isim degistirip o bolgede kaliyorlar, digerleri zaman gecirip uygun zamanda kaciyor ve bir cogu da ailesinden kulturulden kopuk yaban ellerde oluyor. Ayni donemde, Ocak ayinda, Al Jazeera'da yine Ermeniler ile ilgili bir belgesel daha gosteriliyordu.

29 Ocak 2011'de Fransiz Ulusal Meclisi tarafından kabul edilerek 29 Ocak 2001'de yürürlülüğe giren  Ermeni soykırım yasası, sunu diyor, Fransa 1915'teki Ermeni soykirimini resmen tanir.

Belgesellerin yayinlanmasi, yasanin onaylanmasi zamanlamalari cok yakin birbirine,  eminim benim maruz kalmadigim bir cok benzeri film/konusma/yazi da yayinlanmistir. Sonucta Ermeni'ler icin gerceklesen bu basari ancak dunyanin her yerinde  toplu olarak gosterdikleri dilbirliginin sonucunda gerceklesti. 

ve evet benim gibi dusunen ve yasayanlar ile boyle bir sey gerceklesemezdi. 

Soykirim'in tanimi :
 

Soykirimin 1948’de Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nde (SSECS) hukuksal bir tanımı bulunmaktadır. Sözleşmenin 2. maddesi soykırımı “ulusal, etnik, ırksal ve dinsel bir grubun bütününün ya da bir bölümünün yok edilmesi niyetiyle girişilen şu hareketlerden herhangi biridir: grubun üyelerinin öldürülmesi; grubun üyelerine ciddi bedensel ya da zihinsel hasar verilmesi; grubun yaşam koşullarının bunun grubun bütününe ya da bir kısmına getireceği fiziksel yıkım hesaplanarak kasti olarak bozulması; grup içinde doğumları engelleyecek yöntemlerin uygulanması; [ve] çocukların zorla bir gruptan alınıp bir diğerine verilmesi.” şeklinde tanımlar.1

Benim anlamadigim peki asagidaki halklaneden sessizler, ya da neden onlarin sesi duyulmuyor? Neden onlar icin "biz" olunmuyor? Neden bazi halklar daha sessiz, daha sesi duyulmaya az deger?

1) Libya da 1929-1935 olanlar neden bir soykirim olarak gundeme gelmiyor? - 2008 yilinda Berlusconi resmi olarak Libya'dan ozur diledi, ve 5 milyar usd paket vereceklerini acikladi. Ama soykirimla ilgili bir laf gundeme gelmedi.

2) Almanlarin Namibia (Herero ve Namaqua)'da 1904-1908 arasinda yaptiklari eylemlerin sonucu yaklasik 100 000 Herero'lu ve 10 000 Namaqua'li  oldu ve 1985'te Birlesmis Milletler tarafindan soykirim olarak resmi olarak tanindi, 2004'te Almanya'dan ilk resmi ozur geldi ve su an yilda 14 milyon dolar ozur paketi odeniyor. Ama bu konuyu neden neredeyse hic duymuyoruz, film kitap yazilmiyor ? (acikcasi ben hic duymadim)

3) Ingilizlerin Kenya'da 1950'lerde 300 000 Kikuyu'yu oldurmesi neden soykirim olarak gundeme gelmiyor.

4) 1885-1908  yillari arasinda Belcika Congo'sunun nufusu yaklasik 10 000 000 kisi azaldi. Kral Leopold onderliginde yapilanlar (kotalarini dolduramayan iscilerin ellerinin kesilmesi gibi) korku filmi gibi. Ve anladigim kadari ile yapilanlar soykirim olarak kabul edilmiyor ve kimse kimseden ozur dilememis. Neden bu konuda ses yok?

5) 1937 yilinda Nanking'de Japon askerleri tarafindan yaklasik 200 000 Cin sivilinin olumu (20 000 - 80 000 cocuk ve kadin tecavuzu) ile sonuclanan  katliam icin 1995'de Japon basbakani resmi olarak ozur dilese de, 2007 yilinda hala politik bazi partiler katliami tanimadiklarini soyleyerek imza topluyorlardi. Cinliler neden bu konuda daha fazla ses cikarmiyor?

6) 1995 yilinda Bosna'da Avrupa'nin gobeginde olan katliamlara sirasinda kimse mudahale etmedi?

7) Ingilizler tarafinda Tazmanya'daki  yerli halkin (Parlevar) katledilmesi neden yaygin olarak soykirim olarak anilmiyor. Sonucta bir tane bile Parlevar yok gunumuzde. 1997  yilinda Tazmanya parlemanto su resmi ozur diliyor, 2006 yilinda ise ozur paketi olarak kabul ettigi 40 adet Parlevar soyundan gelen kisiye 5 milyon dolar vermeyi kabul ediyor.

8) Endonezya hukemeti tarafindan Bati Papau daki yerli halka sistematik soykirim yapildigi soyleniyor 1963 lerden gunumuze ama global bir aksiyon alma, tanima ya da bilgilendirme yok , neden?

9) Yine 1975-1999 arasinda Endonezya Dogu Timur'daydi (portekizlerin kolonisini birakmasindan hemen sonra Endonezya girdi) ve bu sirada yaklasik 100 000 kisinin olduruldugu soyleniyor, bu konuda neden yaygin bir  bilgilendirme yok. 

10) 1975-1979 arasinda Kambocya'li muslumanlarin (Cham) yaklasik 500 000 kisinin, Khmer Rouge yonetimi tarafindan katledilmesini kacimiz duyduk, duymadiysak neden duymadik, kulaklarimiz tikali oldugundan mi yeterince haber olmadigindan mi?

son olarak da Rwanda daki katliam ve soykirimlardan dolayli olarak Belcika'lilari sorumlu buluyorum ve bu konuya hic deginilmemesini de dogal bulmuyorum. Hutu ve Tutsi'leri iki ayri irk olarak tanimlayan ve irklari farkli gorevlere getirenler onlar. 

Yine anlamadigimin ne oldugunu soyleyeyim, neden bazi katliam/soykirimlar, sayilarindan bagimsiz, digerlerinden daha fazla ses getiriyor ve taniniyor.

Pazar, Ocak 15, 2012

Makinadaki Hayalet

Sinirbilim (NeuroScience), Sosyoloji, Felsefe dalları gün geçtikçe birbirine yaklaşıyor. Özgür iradenin olup olmadığı artık sinirbilimin konusu.Ahlak , değer yargıları sosyolojiden ve felsefeden çıkıp biyolojinin konusu oluyor.
Beyin ile zihin farklı algılanıyor, beyin fiziksel madde, zihnin ise sanki daha anlaşılmaz ruhani bir varlık havası var hep (bende hala var). Sanki ruhumuz olmasa et, kan kemikten yapilmis bir makinadan bir farkımız kalmayacak, herşey mekanik ile açıklanırsa varligimizi özel hissetmemiz sonlanacak ("makinada hayalet" var olmadan insan olamıyoruz sanki). Henüz var olmayan ama yapılabilme olasılığı var olan iyi bir tasarıma sahip bir robottan farkımız kalmayacak.
Ozgur irademin olmadigini dusunmek bende panik yaratiyor, ben ben degilim o zaman, herkes ben olabilirdi. Dunyaya geldigim andan itibaren benim  yasadiklarimi yasamis, benimle ayni kosullardan gecmis herkes benim secimleri yapardi. Korkuyorum, ama sanki dusunmuyorum, ozgur iradeye inanmak bir yandan da beni baskalarinin tutsagi yapmiyor mu?
Gelecegimizi sozde planlayabilen  varliklariz, durtulerimizi kontrol alip, konsekanslarini dusunup,  durtulerimizin aksine hareket edebiliyoruz, ornegin sinirlendigin birine tokadi patlatmiyorsun, ya da cok begendin diye yoldan gecen birini cekip opmuyorsun.
Bazilarinda ise, ornegin Einsten (1), ozgur iradenin olmamasi rahatlik hissi verebiliyor, cunku aslinda ne kendi yaptiklarimizi ne de cevremizdekilerin yaptiklarini yargilamak ve cok ciddiye almak gerekmiyor o zaman. O zaman sanki herkes ozgur iradenin olmadigina inandiginda her turlu suc suc olmaktan cikmaz mi? Ozgur iradeye inanarak, inanmayi secerek, toplum olarak bir arada yasamayi beceriyoruz sanirim, toplumun icinde yasayabilmek icin ahlaki, yasal, sozel, yazili bilinen kurallar koyuyorsun ve uymaya calisiyorsun. Bu kurallara uymak icin de ozgur iraden var. Durtulerini, arzularini toplumun kurallari icinde tutmak icin ozgur iradeni kullanmayi secmezsen, secimin kimi nasil ve ne olcude etkiledigine bagli olarak toplum tarafindan cezalandiriliyorsun. (cezan cevrendekilerinin seni gorunce kafasini cevirmesinden, hayatinin sonlanmasina kadar degisebiliyor)
Kafama takilan, sonunda ozgur irademizin olmadigi kanitlanirsa yuzyillardir bu oynadigimiz toplumsal oyunun  kurallari, ki bu kurallarin temel tasi ozgur iradeye inanca dayali,  devam edecek mi?


(1)Einstein, among others, found that a comforting idea. “This knowledge of the non-freedom of the will protects me from losing my good humor and taking much too seriously myself and my fellow humans as acting and judging individuals,” he said. The New York Times
Makine mi Makina mi, makinayi tercih ediyorum.

Çarşamba, Ocak 11, 2012

Yeni Adres

Artik burada olacagim.


http://asdaysgoby.me/wordpress/

Henuz aktarmalari tamamlamadim.
Tamamlayinca umarim yonlendirmeyi de becerecegim.

Pazartesi, Ocak 09, 2012

Son Ayin Film Elestirileri

Bu ay cok sansliydim ve  risk aldigim filmler cok iyi cikti.

Onlardan basliyorum:

Tabloid:  9 (W), 7 (V)
Errol Morris'in son belgeseli (Fog of War'in yonetmeni). Bence film muhtesem. Filmi bastan sona seyrederken,  ne senaristlerin hayal gucune, ne direktorlerin sahneleri ve kisileri yonetmelerine, ne muzige, ne isiga hic gerek olmadigini dusundum. Joyce McKinney tek basina bir film ekibine bedel ve sonuc bir sanat eseri olmasi bile, cok basarili bir film. Kendisi zir deli ama seytan tuylu bir zirdeli. Muzmin bir Mormon'u yataga baglayip 3 gun boyunca (sozde) tecavuz edebilecek kadar sapik asik; sevgili kopegi olunce, Kore'de klonlatacak kadar deli; polis tarafindan aranirken 11 bavulla sagir dilsiz taklidi yapip Ingiltere'den Kanada'ya kacabilecek kadar deli cesur.

Being Elmo, a Puppetteers Journey 6 (W), 7 (V)
Elmo'nun en son halinin yaratici (herkese sarilan ve seni seviyorum diyen Elmo'nun) Kevin Clash'in hayat hikayesi. PBS'teki Sesame Street  kuklalarina, Muppet Show'un yaraticilarindan Jim Henson ve Frank Oz'a hayran olan, Baltimore'daki benzer binlerce cocuktan biri: Kevin, ailesinin hayallerini cocuksu bulmayarak canli tutmasi ve daha sonra desteklemesi ile, cocukluk kahramanlari ile beraber program yapiyor ve yasayan en iyi kuklacilardan biri oluyor.

Carnage 8 (W), 7 (V)
Polanski'nin son filmi.  Yasmina Reza'nin benzer isimli oyununun adaptasyonu. Symbiosis yazimin uzerine cok iyi geldi. Cocuklari kavga ettigi icin bir araya gelen iki ciftin, medeni cift hallerinden siyrilip, cinsel kimlikleri icinde bir bireye donustuklerini, kisa bir sure cinsdaslari ile yeni bir cift olusturduklarini, daha sonra yine bireye donustuklerini  ve ortaya cikan bireylere kendileri dahil hic birinin dayanamadigini goruyoruz. Cok begendim.

Cave Of Forgotten Dreams  5 (W), 6 (V)
Evet sinemada uc boyutlu seyretmedim, ama kucagimda laptopta da seyretmedim: evdeki her turlu teknolojiyi kullandim ve olabilecek en iyi sartlarda seyrettim. Sonuc, Herzog'a hayranligima ragmen, husran. 35 000 yil onceki magara resimlerini gormek, ve onlar hakkinda yapilan arastirmalari dinlemek ilk basta heyacan verse de, surekli ayni seylerin tekrarlanmasi sadece sikiyor. Son 10 dakikalik bolum; bolgedeki nukleer tesislerden dolayi bolgenin ikliminin degismesi ve tropik bir ortam olusup yeni canli turlerin bu ortama tanistirilmasi, insanlarin su andaki yetkinlikleri acisindan, ilk 80 dakikanin cogundan daha ilgimi cekti.

Seraphine  7 (W), 6 (V)
Biografik kurgu filmlerden oldum olasi hoslanmam. Seraphine diye bir ressam tanimiyordum, bu film tanitmis oldu (yine uc asiri sahneler vardi tabii ki, ama hic olmazsa tarihten yeni birini tanimis oldum) Ayrica eserlerini de begendim.




Happy Thank You More Please  5 (W), 5 (V)
Benzerlerinden cok cok cok olan, sikici bir Amerikan bagimsiz filmi.
 
Sleeping Beauty  7 (W), 6 (V)
Uyuyan guzel, sanki daha eskiden cekilse daha degerli olacak bir Avustralya filmi. Cekimler muhtesem, oyuncu Emily Browning, sanki bir Renoir tablosundan cana gelmis gibi(oldukca zayiflayarak). Idil'in soyledigi gibi siir dinler gibi seyretmek gerek belki de filmi, fakat benim icin hem fazla uzun, hem de fazla naif geldi film. Vajinan tapinaktir, burada kimse giremez, bayiltilarak cirilciplak adamlarla ayni yataga yatirilan kiza, soylenmesi kabul edilemez bir saflik gibi geldi.

The Bothersome Man  7 (W), 7(V)
Radyo icin yazilmis bir oyundan adaptasyon Norvec filmi. Yazari radyo icin bir korku filmi yazmak istiyorum demis. Filmin basindan sonuna anlatamadigimiz bir rahatsizlik duyuyoruz, cunku anlamiyoruz, filmin karakteri nerede, ne oluyor, neden orada. Orasi Araf mi, cehennem mi, cennet mi? Neden hic cocuk yok, neden herkes sebep yokken mutlu duruyor?  Biz bunlari koltugumuzdan sorgularken orada yasayan karakter de hem yasiyor hem sorguluyor, ikimiz de sonunda tatmin olmasak da cevabi aliyoruz.

Sherlock Holmes
Birinciye gore senaryosu bence daha dandik olsa da, bin kat daha dandik olsaydi da, RDJr oynadigi surece  yine de seyrederdim.

Misson Impossible
Pazar sabahi ilk seans, ayaklar uzatilip keyifle seyredilir.

Bence 2011'in En Seyretmeye Deger Filmleri


1-Le Gamin au Velo (Bisikletli Cocuk)
2-Tomboy
3-Nader and Simin (Bir Ayrilik)
4-Akmareul Boatda (Seytani Gordum)
5-Carnage (Acimasiz Tanri)
6-Incendies (Icimdeki yangin)
7-Tabloid
8-Winter's Bone (Gercegin Parcalari)
9-Midnight in Paris
10-Life in a Day
11-Bridesmaids (Nedimeler)
12- The Secret World of Arrietty
13-Pina



Pazar, Ocak 08, 2012

Yavas Pisiriciler

Yemek hazirlamak ta en az yemek yemek kadar sosyal bir olay.  Evde iki kisiyken, gunun en sevdigim aktivitesi oydu. Yemeklerle  film karsisinda yavsamadan, karsilikli o gunun aktivitelerinin uzerinden gecerken soganlari dogramak (lensler koruyor hic gozum yasarmaz), domates kesmek, yeni bir sey denemeye ikna etmek/ikna olmak, rendelemeyi "lutfen sen daha kuvvetlisin" diye karsimdakine vermek,  aman cok yag koyma demek, kucucuk ortamda carpisarak ocaktaki tencerenin icine dogrananlari atmak, kisaca emek harcarken, eglenmek cok keyifli. Yemekleri yerken de yeni icat bir yemegi degerlendirmek te ayri bir keyif.
Bir kisi oldugunda yemek yapmak ayni kivamda olmuyor. Yorgun argin gelince bir de mutfaga girip bir seyler dogramak, tencere cikarmak, eksik malzeme varsa almak icin disari cikmak hic te dort gozle beklenecek bir sey degil. O yuzden ne oluyor, aksam yemekleri genelde pizza, ekmek arasi peynir, kolay ne varsa ona donusuyor.  Nasil olsa yemek sadece hucrelerimize enerji saglamamiz icin bir arac, bu kadar utileter bir aktiviteyi bir zevke donusturme ihtiyacimiz olmamasi gerek. Ama hem bu beslenme karsisinda vucut isyan ederek sekil degistiriyor, hem de yirmibes yil onceki kendinin inanmayacagi sekilde canin ev yemegi istiyor.
Yavas pisiricinin ne oldugunu ogrendigimde, uzun zamandir aradigimin o oldugunu anladim. Sabah cikmadan, henuz gunun bikkinligi icine yerlesme tehdidinde degilken,  icine et, sebze ne varsa atiyorsun, fise takiyorsun ve 12 saat sonra geldiginde, sicacik yemegin hazir oluyor......... Ama sorunum ne, yavas pisirici satan bir yer yok Turkiye'de. Bilen varsa soylesin lutfen

Salı, Ocak 03, 2012

Scarlet Letter

Nathaniel Hawthorne'un Scarlet Letter diye bir kitabi vardir, 1800 lerde yazilmiş, 1600 lerde geçiyor, genç bir kadının kocası uzaktayken, hamile kalıp çocuğunu doğurmasını ve daha sonra o kasabadaki hayatı anlatılıyor. Kasabada göğsüne A harfini işleyip (Zina'nın Z'si gibi) ancak öyle dolaşmasına izin veriliyor. Dinin arkasına sığınan tutucu toplumu eleştiren bir kitap. Lisede okumuştum beni çok etkilemişti. İronik olan da şimdi de 1800 leri eleştiren, hatta 1990'ları eleştiren kitaplar yazılabilir. Toplum ileriye giderken öncekinin kurallarını sürekli yıkıyor, yenilerini yapıyorlar. Ve yıkım hızı o kadar yükseldi ki, artık bir insan hayatı içinde sürekli değişen toplum değerleri oluyor. Bu değerler bu kadar hızlı değişiyorsa sürekli onları yeninden yapılandırmanın anlamı ne?

Pazar, Aralık 25, 2011

Symbiosis - Insan Sekli

Symbiosis kelime anlamı olarak beraber yaşamak demek. (biosis- yaşamak; sym/syn beraber). Bioloji dersinde okumustuk, bir çok çeşide ayrılıyor. Mutualism- her iki cinsinde fayda sağladığı birliktelik, Commensalism- bir tanesinin fayda sağladığı diğerinin etkilenmediği, Parasitism-bir tanesi fayda görürken diğerinin zarar gördüğü, Competition-her ikisinin de fayda görmediği ve Neutralism her ikisinin de etkilenmediği, Mimicry-bir cinsin diğerini taklit ederek onun ortamından faydalandığı, Amensalism-bir cinsin etkilenmediği ama diğerinin yok olduğu birliktelik. Doğadaki bu farklı birlikteliklerde gaye doyma, korunma, taşınma, üreme ve korunma olabiliyor.
İnsanın aklına insanın ve çevresindekilerin gelmemesine imkan yok bu tanımlamalar ile.
Şaşırtıcı olmayan bir biçimde anne ve yeni doğmuş bebeğin ilişkisi symbiosis olarak tanımlanmış pskiyatride. Çocuğun gelişim evrelerinden biri, pre-social evresinden hemen sonra geliyor; çocuk hiçlikten çıkar ve egosu gelişmeye başlar ve annesi ile symbiotic bir ilişkiye girer, (bu ilişki kendisinin annesinden ayrı bir birey oldugunu anlayana kadar devam eder) Aynı şekilde yine pskiyatride iki yetişkinin ilişkisini tanımlamakta da kullanılıyor, bir bireyin kendi egosunun bazı kısımlarından vazgeçerek diğer bir bireyin egosunun o bolumleri domine etmesini ve egodaki başka bir alan için ise tam tersinin olmasından bahsediliyor, iki ya da söz konusu birden fazla birey yeni bir varlık oluyorlar bu durumda. Sanırım aşk zaman zaman symbiosis oluyor, genelde aşk da illa ki kendinin bazı kısımlarını unutuyorsun veya vazgeçmeyi kabul ediyorsun ki öteki ile bir olabil diye. (gerçi tam zıttı da olabiliyor aşık olduğunda kendin daha fazla kendin oluyorsun cunku diğerinin gozunde kendin olarak parlamak istiyorsun)
Benim asıl bahsetmek istediğim insanlar ve hayvanlar arasındaki etkileşim, hayvanlarda ise evcil hayvanlardan bahsediyorum, kesip yemek için büyüttüklerimizden değil, okşayıp, sarılmak için büyüttüklerimizden. Burada benim kafamı karıştıran garip çift yönlü etkileşim var, ne bitki ve hayvanlardaki fiziksel etkileşime benziyor bu ilişki ne de iki insan arasındaki duygusal etkileşime. Burada insan olan duygusal eksikliklerini tatmin ediyor, birinin kendisine bağlı olmasını, sevecek biri olmasını, yumuşacık tüylere dokunabilmesini, evde ses olmasını sağlıyor; evcil hayvan ise sıcak bir ev, her daim karın doyukluğu, gereksiz üremekten veya çatışmalardan korunma gibi faydalar sağlıyor. İlişki tek yönlü kesinlikle değil, fakat nedense bu iliskiyi haksiz buluyorum, daha dogrusu fazla duygusal olarak tek yonlu buluyorum ve acikli geliyor

Cumartesi, Aralık 24, 2011

Haftanin Tarihi Karakteri

Shaka Zulu - (1787 - 1828)
Guney Afrika'daki Zulu kralliginin en guclu lideri. Krallik Ingilizler tarafindan 1870"lerde halledilmis (Guney Afrika Cumhuriyetine giris)
Ilgilenenler Shaka'nin ozet hayatini buradan okuyabilir.

Private versus Ubiquitous

After Sartre's death, Beauvoir published a collection of Sartre's letters to her. After her death, her letters to him were published. Hemingway's private letters were published 20, 31 and 50 years after his death. Private letters of literary or artistic people are often published posthumously. What was once private between two people becomes public. Some of the sentences are taken out of context and are turned into ubiquituos quotes that help less eloquent people express themselves. Now, with efficient devices and internet these  writings are as reachable as one's own feelings.
I question 2 things.
1) it is quite human to be nosy (as can be seen with the obsession with reality shows) but is it right/ethical to publish private writings?
2)  I believe the value of the word diminished in the 2000s. do you?

Salı, Kasım 08, 2011

This Month in Movies & Books

Movies:


A little on the light side :


I was quite depressed this month and thought some light movies can help change my mood.


crazy stupid love
6 (W) it's a teedy beeny too long, but who can get tired of watching Ryan Grosling
2 (V)

change-up
4 (W) very boring unfortunately. two friends find themselves in each others shoes literally, when they get really drunk one night and take a piss in a magic fountain, and wish ' i wish i had your life'. The rest of the movie is their realization that the other's life is not so perfect.

2 (V)

i love you man
3 (W) it was soooo boring. a couple decides to get married, the groom realizes he has no man friends, and starts to man-date , until he finds the perfect mate!
2 (V)

run fat boy run
4 (W) Very cliche "you left the right girl, and messed up your life, go win her back again before she is committed to that rich successful handsome slightly annoying man." movie
2 (V)

the switch
3 (W) What a pretentious movie is all i can say.
2 (V)

mean girls
6 (W) I actually enjoyed it. Being from a girls high school myself, i know how mean girls can be. And it was fun to watch justice coming to them .....
2 (V)


International Romantic Comedies:


bread and tulips
7 (W) An Italian  "its not too late to change your life even if you are a middle aged woman, have 2 grown up sons and an annoying husband" movie.
6 (V)

bella martha
7 (W) A German " yes a child and a man i love can change my life and i want my life to change "movie
7 (V)

italian for beginners
7 (W) From the land of Lars Von Trier, a movie that follows dogma principles. In a small danish town it seems everyone is lonely and want to fill the void in their lives. When all these individuals find each other, the equation works.
6 (V)


The Rest:


tell no one
7 (W) A good French suspense movie.
6 (V)

i saw the devil
5 (W) Very difficult to watch, because of the bloody scenes,  but the character development is excellent. It's a cat-mouse detective story, where the cat becomes the mouse when he starts acting too cocky.
7 (V)

antonia's line
8 (W) This was the movie i really enjoyed the watch this month. A Dutch movie, where we get to see a four generations of women of the same family live in the same village.
6 (V)


Books
we need to speak about kevin Lionel Shriver
3 (R)
6 (V)

bossy pants - Tina Fey
5 (R)
2 (V)

the yoga bitch- Suzanne Morrison
6 (R)
2 (V)

the poser - Claire Dederer
6 (R)
2 (V)

11/22/63- Stephen King
6 (R)
4 (V)

1q84 -Haruki Murakami
5 (R)
3 (V)

Pazartesi, Ekim 10, 2011

Here is what i read and watched on the 8 planes i took this week.

This post was going to be a travel journal, but instead it's going to be about what i read and watched during my time on air on the route Istanbul-Washington DC-Belize and back.

Books:

Cutting for Stone  by Abraham Verghese
The name of the book has a dual meaning, one for its place in the Hippocratic Oath ("I will not cut for stone, even for the patients in whom the disease is manifest; I will leave this operation to be performed by practitioners,") and one for Doctor Thomas Stone, who is a focul character in the novel.

The novel starts with Sister Mary Joseph Praise, a very young Indian Nun, on her way to a post in Yemen meeting Dr. Thomas Stone 
on the boat and on his way to a post in Ethiopia. Sister Mary saves Dr. Stone's life, and refuses his offer to come and work with him in Ethiopia. On her way to Yemen, she lives a tragedy she declines to talk about until her death, and makes it to the hospital Dr. Stone works. Years pass, she becomes his assistant, and one day to everyone's suprise, including Stone, she doesnt come to work. They find her in her room, passed out with labour pain, she gives birth to Siamese twin boys joined at their heads. The procedure kills her, because Stone refuses to cut her and perform C Section, instead he tries to crush the skull of one of the twins, assuming the baby already dead. Everyone assumes Stone is the father of the boys. Stone disappears after the death of Sister Mary. The boys both live and survive a seperation operation on the day of their birth. They are adopted by two doctors who work at the same hospital. This book is the narrated by one of those twins, Marion. He tells of growing up in Ethiopia, the relationship between their adopted parents, sibling rivalry, sibling love, carnal love, eternal love, parent love. He makes a very good story in telling all these.
7 (R)
7 (V)

The Immortal Life of Henrietta Lacks

This is the story of the woman behind the Hela Cell Line, which could not only be  kept alive but grown in labs as well. No other cell was able to do that before.
7 (R)
6 (V)

Movies:

Melancholia
6 (W)
4 (V)
I try to be fair but cannot. This is afterall the last movie of Lars Von Trier. and I know he can make great movies that can shake the core of  anyone. And yes he can really direct people, especially women. He has made every one of his protagonist female roles into the all time best performances of the lead actresses. This includes Kirstin Dunst as Justine.

Melancholia tells the story of two sisters in Two Parts.

Before Part One, there is a short part where there is a  kaleidoscope of scenes that really look beautiful but for me is the insolence of the director (yes i admit i have a thing for Von Trier, i do not like the fact that  he acts as a rule bender, but himself creates all the dogma rules for others to follow)  as if saying, i could tell this story in 3 minutes and you would have still liked it.

Part One: Justine.
The setting is Justine's wedding party to which she and groom are two hours late. They seems like a giggly, young, happy in love couple. Justine's sister Claire (Charlotte Gainsbourg) is the hostess of the party and we can see the stress growing on her. We meet their parents, who are divorced but continue to not stand each other. Charlotte Rampling and John Hurt show  great performances as one being a bitter (or an adjective that is the antonym of loving) unsupportive almost abusive mother, the other a drunk uncaring father. Disappointedly they disappear after a couple of scenes that serve their purpose. As her wedding party continues, her  melancholy of which only a glimpse can be seen in the beginning, moves in more and more, in the time of the party she abandons her groom a couple of times, sleeps(maybe called rapes) with a guy  she just met, verbally abuses her father in law/boss (Trivia: Alexandre Skarsgard playing Michael is the son of Stellan Skarsgard playing his father). Part one ends with the groom leaving the wedding and the bride.

Part 2: Claire
The setting is Claire and John's home (which is more of a mini castle) in which they try to help almost catatonic Justine into life. The most important detail is of course the world is about to end in a few days. How?, A planet called Melancholia will most likely hit Earth, and annihilate it altogether.
We see Claire turn into a nervous wreck as a mother to small boy and Justine gaining more substance from her catatonic state as the end nears.There are really beautiful scenes shot with the two sisters riding their horses and a very erotic scene where a naked Justine Melancholia bathes at night under Melancholia while her sister watches her  hidden behind a tree. I am strangely reminded by Sade's Justine in this scene (and also in the last scene more strangely)
John (Keifer Sutherland) as the rich rational husband is irrevelant, even his cowardly suicide does not move the sisters.

Overall I was disappointed with the movie.


Tomboy
8 (W)
8 (V)
I found Tomboy to be a fairy tale with hope in the ending.
And  it was what I needed when I watched this movie.

Pazartesi, Eylül 26, 2011

This week in Films and Book(s) and Shows

I decided to rate the movies I watch, not that I am in anyway certified to do so.  I will be using two indexes. One for Watchability (W) , one for Value (V).  They are both my subjective evaluations.

So here goes this week's movies:

Le gamin au velo 
7 (W)    
8.5 (V)
The last movie of the Dardenne brothers, it will be one of my all time favorite movies. It is the story of Cyril, who is abandoned by his father. The movie starts off with him running from school and looking for his father, he does not believe anyone who tells him his father left him. He meets Samantha who tries to help him in finding his father and than later in finding who he wants to become. The child actor who plays Cyril is superb.


confessions
6 (W)
6.5 (V)
 Last week German high school kids' malleability shocked me, this week the cruelty and lack of emotion of Japanese middle school kids shock me. A mother takes revenge on the murderers of her small daughter.  The mother is a teacher and the murderers are two of her middle school pupils. On her last day of her school, while she makes a good bye speech to her class, she initiates her revenge plan with an innocent distribution of milk. The movie makes you very uncomfortable,

a moment to remember
7 (W)
7.5 (V)
 A love story,  which starts like a fairy tale. Su-Jin runs into Cheol-Su on the day she breaks up with her lover. Cheol-Su works for her father's company as a carpenter. They fall in love, they get married, Cheol-Su passes the Architecture Exams and Su-Jin gets Alzheimers. The memories they just started making together start to dissapper from Su-Jin.  It is a very beautiful movie that make you remember how precious your memories are.

the taste of tea
6 (W)
7 (V) The surreal portrayal of a family of six who live in rural Japan.









a separation  - Nader and Simin
7 (W)
8.5 (V)
Asghar Farhadi,  also the director of About Elly,  wrote and directed A Seperation. He creates an almost perfect cinematic experience with this movie.


Book(s):

(the same indexes this time Readability (R)  and Value (V)

help
7 (R)
4 (V) A nice book to read with several women characters from 60s Jackson, Mississippi. The women are quite vocal and clear in their voices. The book does not really go deeper than providing entertainment for the 2 hrs you read the book. 

New Fall Shows Continued :

unforgettable
The main character is a woman with a medical condition, which does not let her forget anything ever. Unsuprisingly she is damaged frm some events in her past. She is an ex-cop, she runs into her ex-boyfriend who is also a cop, and ends up helping him in solving a murder. I will not be watching it.

person of interest
A millionaire or a billionaire made a machine after 9/11and sold it the government. The machine gives out two lists. One list is for the government to predict terrorist attacks, the other is for predicting  petty crimes and murders. Our rich guy(who happens to be Ben from Lost)  recruits an ex-something (can be a Seal, an FBI agent a serial killer) to stop all the murders in the list from happening. I will not be watching it

revenge
Will be watching it for a while. It seems to be a mash-up of OC, desperate housewives and Melrose Place. Very weightless and easy on the eyes.